AzınlıkçaSayı: 50Ağustos 2009Bulgarlara ne oluyor? Bulgaristan’a da mağlup olmadık ya!Evren DedeOkuyunca benim gibi sizler de şaşıracak mısınız acaba?
İsmet İnönü, Lozan Konferansı’nın başladığı 22 Kasım gününe kadar hayatında bir Yunanlı veyahut bir Osmanlı tebaası Rum vatandaşla bile herhangi bir mesele üzerinde münasebette bulunmuş, konuşmuş değildir.
İlginç değil mi?
Peki İnönü’nün ancak Lozan’da hayatına giren ilk Yunanlı kimdi?
İşte bunun cevabı Lozan Konferansı’nın yapıldığı Uşi şatosunda duruyordu.
İnönü’nün yaşamı boyunca ilk münasebet kurduğu ve zamanla çok yakın bir dost olduğu ilk Yunanlı Eleftherios Venizelos’tur.
*
İsmet İnönü 77’nci doğum gününde hatıralarını yazması gerektiğini söyleyenlere gülerek, “Ne hatırası, hatıra olacak zaman olmadı ki, daha dün bir, bugün iki” diye takılmış, sonra ciddileşerek, “Devlet kurmuş olanların hatıra yazmaları kolay değildir. Hatıralarda her şeyin söylenmesi ve doğru olarak söylenmesi lazımdır. Kolay olmayan da budur…” demiştir.
Buna rağmen İnönü’nün hatıratının yazılmasını ve yayınlanmasını Sabahattin Selek’e borçluyuz. Selek, bir düzen içerisinde İnönü’yü anlatmaya sevketmiş ve söylediklerini de bir sıra dahilinde ses bantlarına kaydetmiştir. Ve sonunda uzun bir uğraş neticesinde İnönü’nün önsözünü yazarak hitama erdirdiği bu kalın ve ilgi çekici hatırat meydana gelir.
İsmet İnönü hatıratında ilk münasebet kurduğu Yunanlının Eleftherios Venizelos olduğunu söyler. Lozan’da konuştukları güne kadar Mösyö Venizelos’u bütün siyasî hayatında başlıca Türk düşmanı bir politikacı olarak tanıyan İnönü, ilk temasında da Venizelos’a o gözle bakıp konuşur; her sözünü, her hâlini manalandırmaya çalışır.
Tabiî ilk baştaki bu temkinli ve tedbirli bakış açısı zamanla değişecektir, özellikle de Lozan Konferansı’nın ikinci devresinde…
İnönü, Lozan Konferansı’nın ikinci döneminde müttefiklerin kuvvet kullanmak ve Yunanlılarla Türkleri kafa kafaya tokuşturmak istedikleri dönemlerde Venizelos’un konferansın sonuna kadar müttefiklerin bu arzusunu teşvik etmediğinden, aksine bir vaziyet alıp hepsinin hiddetini çektiği anların bile olduğundan bahseder ve şu özeti yapar, “Hülasa, Türklerle Yunanlılar arasındaki münasebetler yolunun açılması ve devamlı bir dostluk kurulması imkanları bakımından konferansın bu ikinci devrinin bir mühim eseri ve neticesi sayılabilir. Venizelos çok zeki, güler yüzlü, bembeyaz bir adamdı. Benden yirmi yaş kadar büyüktü. Dünya meselelerini iyi bilen bir politikacıydı. Kendisine itimadı tabiî çoktu ve çok güveniyordu. Çok tertipler içinde bulunmuş, çok tecrübe kazanmış ve sözüne inanılan bir insandı. Konferansta münasebetlerimiz düzeldikten, birbirimizle anlaştıktan sonra artık Venizelos’tan hiçbir güçlük çekmedim. Venizelos Türkiye aleyhinde herhangi bir kimseye vasıta olmak için istidat göstermedi.”
*
Ev ziyareti kriziBay Venizelos Lozan Konferansı’na eşini de götürür. Bir gün İsmet İnönü ile görüşürken kendisini evine davet eder. “Eşim de sizinle tanışmak istiyor” diyen Venizelos’un daveti karşısında İnönü şaşırır, olumlu yanıt verir ve geleceğini belirtir.
Tabiî ülkelerin sınırlarının çizildiği, devletlerin kaderlerinin belirlendiği bu ehemmiyetli konferansta hasım olarak karşı safta bulunan devlet yetkililerinin böylesi bir yakınlığı sorun olabilir gerekçesiyle Türk heyetindeki diğer azalar İnönü’ye karşı kıyameti koparırlar. İnönü Venizelos’un bu nazik davetine icabet etmek isterse de, “Sen Venizelos’un evine gideceksin; olmaz! Kimse bunu anlamaz!..” diye ısrar ederler.
İnönü hatıratında bu mini davet krizini anlatırken, “Konferansın sonuna geldik, bir türlü gidemedim. Gitmek istiyordum ama çok güçlük vardı. Kimse gitmemi istemiyordu. Bugün olmadı, yarın derken, vakit geçti. Bir gün Venizelos bana dedi ki, ‘Bırakalım bunu, ileride görüşürüz. Vaziyetini anlıyorum, ben sana müşkülat çıkarmak istemem. Dediğim gibi zeki bir adamdı Venizelos; durumu kavradı, beni rahatlatmak için böyle konuştu.” şeklinde aktarır.
Ne kadar ilgi çekici değil mi? Devletlerin Lozan’da kaderleri çiziliyor, karşılıklı müzakereler en çetin şartlarda sürdürülüyor ve bütün bu hengame içerisinde bir Yunanlı ve bir Türk devlet adamı bu denli sıcak ilişki kuruyor, hem de ev ziyaretleri yapabilecek derecede…
*
İnönü Atina’da kralcıları tanıyor!Lozan’da ilk defa bir Yunanlıyla münasebet kuran ve ilişkisini geliştiren İnönü daha sonra Atina’ya gittiğinde, bu yakın dostu dışında diğer Yunanlılarla da münasebet kurma şansını yakalar.
Yunanlıların Türk düşmanı oldukları önyargısıyla Lozan’a giden İnönü’ye karşı Venizelos sadece kendisinin değil, Venizelos muhalifi Yunanlıların bile Türklerle gerçekten barış arzuladığını ve sıcak ilişkiler kurmak istediklerini göstermek istemektedir. İnönü’nün Atina ziyaretinde Venizelos bu şansı yakalamıştır.
O dönemde iktidarda cumhuriyetçiler, dolayısıyla Venizelos hükümeti vardır. Fakat Atina Belediyesi cumhuriyetçilerin hasmı olan kral taraftarları tarafından idare edilmektedir. Venizelos bir gün İnönü’yü tutar Atina Belediyesi’ne götürüverir. Belediyedeki kralcılar İnönü’yü çok dostane karşılarlar, birçok mesele konuşulur. İnönü bu kadar sıcak ve olumlu geçen görüşmedeki Yunanlıların kral taraftarı olduğunu bilmemektedir. Gayet memnun bir şekilde Atina Belediyesi’nden ayrılır. İstediği şansı yakalamış ve muhaliflerinin bile ne kadar Türk-Yunan ilişkilerinde dostane bir tutum arzuladıklarını göstermiş olan Venizelos, yolda İnönü’ye, “Belediye heyeti kral taraftarıdır. Seni buraya mahsus getirdim.” der. Tabiî Venizelos’un bu ziyaretle göstermek istediği esas gayeyi bilmeyen İnönü hayret etmiştir. Venizelos’a, “Siz cumhuriyetçisiniz, hükümet cumhuriyetçi, belediye ise kral taraftarı. Nasıl oluyor? Beni oraya niçin götürdün?” diye sorar. Zaten bu soruyu bekleyen Venizelos, “Seni oraya götürmekten maksadım Yunanlılarla Türkler arasındaki münasebetin istikbal için de güven verici olduğunu göstermekti” der.
Venizelos’un İsmet İnönü’ye Atina ziyareti sırasında kralcıların bile Türk dostluğunun taraftarı olduklarını gösterme ve İnönü’yü bu konuda ikna etme çabası sonunda meyvesini vermiştir. İnönü hatıratında bunu tasdik ederken şöyle der, “Gerçekten de böyle oldu. Kralcılar işbaşına geldikleri zaman Türk dostluğuna aynı derecede ehemmiyet verdiler. Onlar Venizelos’a düşman kesildiler, fakat bizimle olan münasebetlerinde Venizelos’un politikasını takip ettiler. …Türkiye ile dostluk anlayışının şampiyonluğunu Venizelos yaptı. Ondan sonra gelenler iç politikada Venizelos’a son derece düşmanca davranmalarına rağmen Türkiye ile dostluk politikasını devam ettirdiler. Çaldaris, Venizelos’tan şikayet ederken bana bunu delil olarak söylemişti. Bak, demişti, Türklerle dostluk münasebetini Venizelos açmadı mı? Şimdi de ben devam ediyorum…
*
Tekrar LozanTekrar Lozan Konferansı’na dönelim, en önemli, en sıkıntılı ve en sorunlu konulardan birine, Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleştirilen zorunlu nüfus mübadelesi meselesine…
Lozan’da Mösyö Venizelos ile İsmet İnönü bir araya geldiklerinde görüş birliğinde bulunduklarını anlamışlardır. Başta sulh yapmak, barışmak istedikleri konusunda her ikisi de hemfikirdir. Ayrıca siyasî ve stratejik şartlar bundan böyle Türkiye ile Yunanistan arasında yakın işbirliği kurulmasını gerektirmektedir. Venizelos görüşmelerinde İnönü’ye hiçbir zaman Türkiye ile bozuşmak ve yeniden bir savaşa girmek istemediğini ciddi olarak ve samimi bir şekilde teyit etmiştir.
İnönü hatıratında Venizelos’un iki ülkenin gelecekteki ilişkileri açısından Türkiye’nin ne düşündüğünü anlamaya özellikle gayret sarfettiğinden bahseder.
Acaba iki memleket arasında ciddi bir dostluk kurmaya imkân var mıdır? Venizelos işte bunu anlamaya çalışmaktadır.
İstanbul ve adalar hariç Türkiye’deki Rumların neredeyse tamamı Lozan’daki görüşmelere kalmadan zaten Yunanistan’a gitmiştir. Fakat Yunanistan’daki Müslümanlar hâlâ kendi topraklarındadırlar. Herhalükarda, geride kalanları da kapsayan (B.T ve İstanbul hariç) tam teşekküllü bir zorunlu mübadele olacaktır; bu konuda iki ülkenin yetkilisi de hem fikirdir. Ama iş son derece de çetrefillidir doğal olarak. İşte bu konuyu bir halledebilseler, dostluk kurmaları, Türk-Yunan ilişkilerini geliştirmeleri mümkün olacaktır.
İnönü bu konuda Venizelos’a, “Bizdekiler size gitmiştir, sizdekiler de bize gelecektir. Bu iş adaletle muamele görürse, iyi münasebetler ciddi bir engele uğramaksızın kapıları açılmış olur” diyerek görüşünü belirttiğinde, konunun ciddiyetini sezmiş olsa bile, gel gelelim zorunlu mübadele sorununun 1930’lara kadar süreceğini tahmin edemezdi elbette.
Bunca çetrefilli ve içinden çıkılmaz ayrıntılarına rağmen mübadele konusu ve beraberinde getirdiği diğer alengirli sorunlar için İnönü, “Her iki tarafın da dostluk arzusunun çekişmelere hakim olması sayesinde 1930’da bitirilebildiğinden” bahsederken Venizelos’u bir kez daha övmektedir, “Mösyö Venizelos iki memleket arasında ciddi bir sulh teessüs etmesi için bizim gayretlerimize samimi bir arzu ile karşılık vererek çalışmıştır. Venizelos’u iktidardan ayrılıncaya kadar da dostluk kanaatinde samimi buldum…”
*
Tekrar Atina1931 sonbaharında İnönü tekrar Atina’dadır. Bir sene önce, 1930’da, Venizelos Ankara’ya gitmiş, iki ülke arasında, başta dostluk ve tarafsızlık olmak üzere üç ayrı antlaşma imzalanmıştır. İşte İnönü de bu ziyareti iade etmek amacıyla 1931 sonbaharı Atina’dadır.
İnönü hatıratında bu ikinci ziyaretinden bahsederken şöyle der, “Yunanlılar dostluk göstermek istediği zaman onu fazlasıyla göstermek kabiliyetindedir. Beni çok iyi karşıladılar...”
Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu sıcak ve samimi ilişkilere rağmen Atina’da yaşanan bir olayın İnönü’yü kızdırdığını ve Yunanlılara karşı hafiften de bozulduğunu yine hatıratından öğreniyoruz.
İnönü’nün 1931’deki Atina ziyaretinde Türk tarafı için rahatsız edici bir gelişme yaşanır. Daha ziyaretin ikinci günü Atina Türk Büyükelçiliği yetkilileri İnönü’ye o gün yayımlanan Atina gazetelerini getirirler. Gazeteleri gören İnönü hatıratında, “Hayretler içinde kaldım” diyerek konu hakkında canının sıkıldığını vurgulamaktadır.
Elbette Atina basınında o gün önemle bahsedilen konu Türk-Yunan ilişkileridir. İsmet İnönü’nün Atina ziyareti dolayısıyla gazetelerin Türk-Yunan ilişkilerinden bahsetmesi olağan bir şeydir. Fakat İnönü’nün bozulmasının sebebi meselenin gazetelerdeki sunuş tarzından ileri gelmektedir. Çünkü Atina basınına göre, Rum muhacirler, nüfus mübadelesi yüzünden Anadolu topraklarından edilmiş Rumlar, yani artık hepsi tekrar yerli yerine dönecektir. Gazeteler açıktan açığa bu ümidi ve bu havayı vermektedir.
İnönü bu haberleri okuyunca, bahsedilenleri tahmin etmediği bir sonuç olarak değerlendirir ve çok şaşırır. Oysa Yunan hükümetiyle yapılan münasebetlerde ve ikili görüşmelerde en net anlaşma sağlanmış olan konu mübadele konusudur. Yani gönderilecekler gönderilmiş, gelecek olanlar gelmiş ve iş kapanmıştır. Türk-Yunan ilişkileri ancak bu yeni şekil üzerinde gelişecektir ve Türk tarafı bu esaslar üzerine mutabakatını her vesileyle Yunan tarafına tekrar tekrar teyit ettirmiştir.
İnönü elinde Türk Büyükelçiliğinden otele getirilen Atina gazetelerinin tercümeleri olduğu halde, işte tam da bu şekilde düşünürken, Venizelos otele gelir.
Anılarında bu en gergin anı anlatırken bile, “Atina’da bulunduğum esnada zaten beni hiçbir gün yalnız bırakmamıştır.” diyerek Venizolos’u bir kez daha hayırla yad eden İnönü, bu ehemmiyetli konuyu anlatmaya hatıratında ara verip tekrar dostunu ve ilişkilerini anlatır, “Venizelos ile aramızda tam yirmi yaş fark vardı. O benden yirmi yaş büyüktü. Dikkat ederdim, Venizelos münasebetlerimizde bana çok yakın bir ilgi ve siyasî bir yakınlık gösterdiği kadar, bir şahsî dostluk ve şefkat göstermeye de çalışırdı. Bilhassa Yunanistan’da bulunduğum bu günlerde, istirahatimin temini, herhangi bir hadiseden, aksi bir olaydan üzüntü duymamam için itina gösterdiğini minnetle hatırlarım…”
Şimdi Atina gazetelerindeki yazıyı okuyan ve ardından ciddi şekilde canı sıkılan İnönü’ye ve kaldığı otele tam da o esnada gelen Venizelos’a geri dönelim.
İnönü başka bir konuda konuşmaya mahal bile bırakmadan gazetelerde yer verilen bahse konu haberleri Venizelos’a iletir. İnönü’nün “Muhacirler tekrar geri dönecek!” haberleri yüzünden sinirli olduğu her halinden anlaşılmaktadır zaten.
Venizelos, “Neyin var?” diye sorduğunda, İnönü, “Ne olacak? Her şey temelinden bozuluyor ve tehlikeye giriyor. Bu nasıl şeydir?” diye mukabelede bulunur.
Hikayenin geri kalanını İnönü’den dinleyelim.
“Venizelos birkaç cümleyle bütün üzüntülerimi temelinden bertaraf etti: ‘Saçma! Böyle şey olur mu canım!’ dedi. ‘Şüphe mi ediyorsun? Bir takım gazeteler kendi arzularına, kendi hislerine göre zemin yokluyorlar. Hiçbir kayda bağlı olmaksızın serbest konuşulan, serbest yazılan memlekette bunlar olur. Hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bunlara ehemmiyet verme.’
Venizelos’un sözlerindeki kesinlik ve hâli tavrındaki ciddiyet karşısında bulunduğum ters vaziyet esasından tesirsiz kaldı; başka mevzuya geçtik…”
*
ABD’nin Türkiye ve Yunanistan’dan çektiği: Amerikan aleyhtarlığı!Amerikan aleyhtarları, Yunan olsun Türk olsun hiç fark etmez, her zaman Amerika’nın diğer tarafı desteklediği paranoyasıyla yaşarlar. ABD, ya Yunanistan’a karşı hep Türkiye’yi destekler veyahut da Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı destekler!..
İşte bu Amerikan aleyhtarlığının mazisi Venizeloslu dönemlere kadar uzanmaktadır. Hatta İnönü’nün Atina ziyaretindeki bir olaya bile!..
Venizelos bir gün İnönü’yü Atina civarında uzakça bir sayfiye yerine götürür. Bir Amerikan şirketi orada yeni bir teşebbüs almıştır ve inşaat yapmaktadır. ABD’yi oldum olası sevmeyen Yunanlılar daha o zamanlar bile Amerikan şirketlerinden şikayet etmektedirler. İşin ilginç yanı, aynı Amerikan şirketi Türkiye’de çok yakın bir zaman önce Ankara’nın imarı için müracaatta bulunmuş ve teknik konulardaki anlaşmazlıklar yüzünden bu müracaat henüz olumlu sonuçlandırılamamıştır.
Atina ziyaretinde bu konu gündeme getirilir ve Yunanlılar bahse konu Amerikan şirketiyle Türklerin bir anlaşma yapamayışını, Türklerin daha akıllı olduğuna yeni bir misal teşkil ettiğini İnönü’ye yarı şaka yarı ciddi söylerler. Bu hikayeyi hatıratında nakleden İnönü, “Yunanistan seyahatimin latifeli bir olayı olarak bu anıyı hep hatırlarım” demektedir.
*
Garbi Trakya’dan Batı Trakya’ya…Hiç şüphesiz Lozan’ın bizim açımızdan en ilgi çekici yanı azınlıklarla ilgili maddeleri ve Batı Trakya konusunun gündeme getirildiği görüşmeler olsa gerek. O halde gelin Lozan’a geri dönelim…
Venizelos bizi zayıf yerimizden yakalamıştı…İsmet İnönü Trakya hudutları görüşülürken Venizelos’un yaptığı konuşmaya Lozan’da mukabelede bulunur. İnönü hatıratında, “Komisyon önünde ilk defa isteklerimizi söylerken, benim Garbi Trakya’da plebisit yapılmasını istememden Mösyö Venizelos çok endişe etmiş olacak ki, konuşmasında bu mesele üzerinde durmuş, Garbi Trakya halkının ekseriyetle Rum olduğunu iddia etmişti. Kendisine cevap verirken Garbi Trakya hakkında şöyle dedim: ‘Mösyö Venizelos, Garbi Trakya hakkında herhangi bir münakaşayı ortadan kaldırmak istemiştir. Halbuki Neuilly Muahedesine göre, idaresi muvakkaten müttefiklere tevdi edilen Trakya’nın mukadderatı bir hal yolu beklemektedir ve mesele açıktır. Türk heyeti Garbi Trakya’nın Türkiye’ye geri verilmesini istememektedir. Bunu bir kere daha teyit eder. Fakat Türk heyeti, büyük bir çokluğu Türk olan buralar ahalisini, mukadderatı hal bekleyen bir kıtada oturan insanlara büyük devletlerin sulh programında yazılı olduğu gibi kendi mukadderatını kendi tayin etmek hakkının tanınmasında ısrar eder. Esasen Garbi Trakya’da halkın ekseriyetinin Rum olduğunu ileri süren Yunan heyeti için halkın reyine müracaat meselesi hiçbir suretle endişe verici olmamalıdır. Hakikaten dedikleri gibi ise, plesibit yapılması, Garbi Trakya’nın Yunanistan Hükümetine geçmesini teyit ve temin eder.
Mösyö Venizelos’un bütün iddialarını cevaplandırdım. Haksız olduğunu ortaya koydum, istatistikler verdim, en salahiyetli tarihçileri şahit gösterdim. Fakat bu noktada Venizelos bizi zayıf yerimizden yakalamıştı. Şimdi bunu anlatacağım.
Balkan Harbinde, Trakya Hükümeti kurmuştuk!Trakya hudutları meselesinde zayıf yerimiz, yalnız Balkan Harbi’nde Garbi Trakya’yı Bulgarlara terk etmiş olmamız değil, Cihan Harbi esnasında Bulgarlarla bir muahede yapıp Edirne’nin Dimetoka’ya kadar olan hinterlandını (Batı Trakya’yı kastetmektedir. e.d.) Bulgarlara vermemiz teşkil ediyordu. Bunu bize karşı koz olarak kullanıyorlardı.
Venizelos, ‘Garbi Trakya’yı biz sizden almadık ki, Bulgarlardan aldık.’ diyordu.” Hakikaten İnönü’nün söylediği gerçektir. Yunanistan Batı Trakya’yı Türklerden almamıştır ki bu konuda Türklerle müzakere yapsın!.. Yunanistan Batı Trakya’yı Bulgarlardan almıştır, hem de Bulgarları yenerek. Dolayısıyla Lozan’da Türk heyeti Misakı Milli’deki şarta bağla kalarak Batı Trakya’yı gündeme getirdiği her noktada, Yunan heyeti de, “Batı Trakya’yı biz sizden almadık, Bulgarları yendik, Bulgarlardan aldık” demişlerdi.Bulgarlara ne oluyor? Bulgaristan’a da mağlup olmadık ya!Sonuçta Türk heyetinin talebi Lozan’da anlamsız kalmış ve Batı Trakya meselesi son bulmuştu. Fakat mesele kapanırken son noktada ilginç bir olay yaşandı. Madem Yunanistan Batı Trakya’yı Bulgarlardan almıştı, acaba Bulgarlar bir katakülleye getirip Batı Trakya’yı Yunanistan’dan geri alabilirler miydi? Madem Lozan’da mağlup taraf Yunanistan’dı bu ihtimal neden olmasındı?
Bulgar Başvekili Stamboliyski fırsattan yararlanmak amacıyla Lozan görüşmelerinde Batı Trakya konusunun kapandığı son noktada tutup Bulgaristan’ın Batı Trakya’da mahreç isteğini ifade etmiştir. Komisyonda herkes şaşırır tabiî… Bulgar yetkili Dedeağaç Bulgar toprağı olmalıdır, diye ısrar etmeye bile başlar.
İşte bu noktada Eleftherios Venizelos çileden çıkmıştır artık. İyiden iyiye sinirlenmiş bir şekilde ayağa kalkar ve Batı Trakya konusuna son noktayı koymak üzere komisyondakilere şöyle der, “Anlamıyorum yahu!.. Bulgarlara ne oluyor? Bulgarlar neden bizden toprak isterler? Bulgaristan’a da mağlup olmadık ya!..”
İsmet İnönü- Eleftherios VenizelosBunun kötü bir yanı yok elbette ama bir yanlışı düzeltmekte fayda var. Atatürk ile Venizelos’un bir araya gelmeleri ve görüşmeleri gerçekte çok kısa ve azdır. Oysa Venizelos ile İnönü’nün bir araya gelmeleri pek çok kez ve de çok uzundur. Dolayısıyla Atatürk’ün direktifiyle olsa bile, Türk-Yunan yakınlaşmasının esas kurucuları İnönü ile Venizelos’tur. Dolayısıyla Türk-Yunan yakınlaşması çerçevesinde ilk tanıştığı Yunanlıyla barışa giden yolu inşa eden İsmet İnönü’ye ve kendisinden 20 yaş küçük olan refikine hiç çekinmeden sıcacık kalbini açan Venizelos’a hepimiz borçluyuz sanırım.
Venizelos’un evi Türk Büyükelçiliği oldu!İnönü’nün 3-6 Ekim 1931 tarihli Atina seyahati sırasında Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Enis Akaygen’dir. Enis Tulça’nın kaleme aldığı Akaygen’in anılarını içeren “Atatürk, Venizelos ve Bir Diplomat: Enis Bey” adlı eserde Venizelos’un Türkiye için gösterdiği bir başka jestle karşılaşırız.
Yıllardan 1934’tür. Enis Akaygen hâlâ Türk Büyükelçisi olarak Atina’da görev yapmaktadır. Atina’daki Türk Büyükelçiliği, şehir merkezindeki Amalias caddesindedir. Kadronun genişlemesi zaten yetersiz olan alanı daha sıkıntılı bir hâle sokmuştur. Üstelik ev sahibi aile binayı satmak istemektedir. 1934 baharında bir gün Enis Akaygen ve eşi, bay ve bayan Venizelos’un evine öğle yemeğine davetlidirler. Türk Büyükelçisi yemek sırasında bu konuyu Venizelos’a açar, sefaretin yetersizliğinden bahseder. Türk hükümetinin Atina’da bir başka mekânı satın almak arzusunda olduğunu aktarır. Venizelos bunun üzerine yine kendisine yakışır bir jest yapar ve eşinin ailesine ait olan o evi, yani Vasileos Gheorgiou sokağında bulunan 8 numaradaki evlerini önerir.
Bugün hâlâ Türkiye Sefareti olan bu bina 1934 Temmuz’unda satın alınır. Anlayacağınız Türkiye Atina Büyükelçiliği’nin kullandığı bina bile Eleftherios Venizelos’un hatırasıdır.