Beyza Bilgin Batı Trakya’ya neden getirildi!

Azınlıkça dergisi
Sayı:37
Mayıs 2008

Daha yeni, Türkiye’deki iktidar partisi hakkında kapatılma davası açılmadan hemen önce, Azınlık Yüksek Tahsilliler Derneği, Türkiyeli ilahiyatçı Beyza Bilgin’i Batı Trakya’ya getirdi; “Dinde kadının yeri” adlı konferansta azınlığı “aydınlatsın” diye...
Türkiye’deki iktidar partisinin kapatılma davasına esas teşkil eden sorun başörtüsü olduğuna ve AKP’nin kapatılma davasının (14 Mart 2008) hemen önünde (5 Mart 2008) Beyza Bilgin Batı Trakya’ya getirtildiğine göre, Beyza hanım kimdir, neden gelmiştir acaba, yorumlayalım.
Yüksek Tahsilliler Derneği’nin davetiyle gelen hanımefendi, ilahiyatçıdır ilahiyatçı olmasına da, yalnız bildiğimiz ilahiyatçılardan değildir. İslam âlimlerinin aksine başörtüsünün gerekli olmadığını savunan, “gururla” söyleyen, yazan, konferanslar veren ulusalcı kadronun uzman aydınlarından arasındadır kendisi. Beyza Bilgin’nin Yüksek Tahsilliler Derneği’yle örtüşen fikirlerinin kaynağı, pek meşhur olan hocası Dr. Neda Armaner’dir. Hani şu hukukta okurken ne olduysa bir anda zart diye ilahiyata transfer olan… Hani şu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınlarından son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin adını kullanarak sahte isimle piyasaya sürülen o ilginç kitabı hazırlayanlardan olduğu söylenen… Hani şu Türkiye Milli Eğitim Bakanlığına Öğretmen okulları için “çağdaş anlayış” içinde din bilgisi kitabı üreten… Hani şu anda Türkiye Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan’ı sırf başörtüsü takıyor diye zamanında üniversiteden kovan ve bunu iftiharla anlatan Armaner.
Osmanlı’nın son Şeyhülislâm’ı Mustafa Sabri Efendi Batı Trakya’yı da şereflendirdiğine göre şu sahte kitap işini biraz açalım. İlahiyat gibi bir kurumun çatısı altında çalışan, İslam’ı ve güzelliklerini öğretmekle mükellef Armaner, kendi yazdıkları kitabı, kitabın basıldığı tarihten on yıl önce vefat eden Osmanlı’nın son Şeyhülislamı Mustafa Sabri yazmış gibi gösteren “yüksek tahsilli”lerden olduğu söylenir.
Başörtüsü takıyor diye Babacan’ın halasını üniversiteden kovan “yüksek tahsilli” Armaner’in talebesi ve izdüşümü ise Beyza Bilgin’dir. Başörtüsü takmaz Bilgin. Aksine başörtüsü takanlara uyuz olur, tıpkı hocası gibi. Bakınız Beyza Bilgin’in beyanatlarıyla ilgili Türkiye basınında yer almış birkaç örnek sıralayalım:
9 Mart Pazar günü Bakırköy Kadın Meclisi’nce Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen “İslamiyet’te Kadın” adlı panelin açılışındaki sinevizyon gösterisinde başörtüsüz kadınlar çağdaş, başörtülü ve çarşaflılar ise Türkiye’nin karanlık yüzü olarak lanse edildi. Panelde söz alan konuşmacılar, “karanlığın farkında mısınız?” uyarısında bulundu. Prof. Dr. Beyza Bilgin , başörtüsünün namaz gibi dinin bir emri olmadığını; ancak güvenlik gerekçesi ile uygulamaya geçtiğini öne sürdü.”
*
Beyza Bilgin isimli, sözde ilahiyat profesörü, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Başörtü dinin emri midir, değil midir tartışmasında, son söz Diyanet’indir” açıklamasına karşı çıkmış! “Başörtü Allah’ın emridir diye, Diyanet de söyleyemez. Devlet bir görüşü dayatamaz” demiş. Peki Bilgin hanım, diyelim ki, Diyanet , “başörtü Allah’ın emridir” görüşünü veremez, bu görüşü sizin ifadenizle dayatamaz! Peki küçücük bir dürüstlük kırıntısı varsa söyleyin, devlet, insanlara başı açıklığı dayatabilir mi? Başı açık olmak gerekir diyebilir mi? Söyleyin ki, sizin gerçekten bilim adına konuştuğunuza karar verelim…
*
Beyza Bilgin, Türkiye`nin içinde bulunduğu konumu, türban ve şeriat hakkındaki düşüncelerini AKŞAM`a yorumladı. Akşam gazesesi:: Sizce üniversitede türban takabilmeliler mi? Beyza Bilgin: Bu şartlar altında hayır.
*
Hürriyet gazetesi’ne (21.09.07) Beyza Bilgin demiş ki: “Türban yasağının uygulanmadığı 1988”de fakültemize giren kızların hepsi başörtülü idi..” Dikkat isterim; Beyza Bilgin”in “fakültemiz ..” dediği fakülte, bir üniversitenin bale bölümü değil, o üniversitenin ilahiyat bölümüdür! Başörtüsü Arap giysisiymiş, “Atatürk “ün çocukları” bunu giyemezmiş. (Hadi oradan sen de! Bay Rıza Kırlıdökme’nin fuları veya Bayan Hülya Emin’in kırmızı deri ceketi, Orta Asya’dan dört nala gelip Balkanlara bir kısrak başı gibi uzanan Türklerin giysisi midir Allah aşkına? e.d.)
Türkiye basınından alıntıladığımız bu birkaç haber sanırım Beyza Bilgin’in başörtüsü hakkındaki görüşlerini açıklamaya yeterlidir. Gerçi isterse mini etek giysin, jartiyer taksın, sütyensiz dolaşsın veya bikiniyle plajlara gitsin Yunanistan’da sorun olmaz Beyza Bilgin için. Çünkü başörtüsüne kafayı takan devlet tutumu Yunanistan’da olmadığı gibi, istenilen elbiseyi giymek de kamu kuruluşlarında serbesttir, biline...
Başörtüsü takmayan ve Kur’an’da böyle bir “şart” yoktur diye avaz avaz bağıran Beyza Bilgin’in Batı Trakya’ya getirtilmesi, AKP’ye açılan davanın hemen önüne denk düşünce insan işkilleniyor elbette. Acaba AKP’nin kapatılma davası öncesinde mâhir kadrolar tarafından Balkan ülkelerinde yaşayan diğer Türk azınlıklara da böyle “aydın” ilahiyatçılar gönderilmiş midir?
Acaba Türkiye’deki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın başörtüsü gibi “laikliğe aykırı” fiillerin odağı haline gelen AKP’nin kapatılması talebi öncesi AKP sempatizanı muhafazakâr Balkan Müslümanlarına ayar çekilmiş midir? Kimbilir! Yüksek Tahsilliler Derneği’nin son yıllarda Türkiye’den davet ettiği konuşmacılarda bariz şekilde görülen ortak payda, Avrupa karşıtlığı, ulusalcılık aşkı ve başörtüsüne karşı duruşlarıyla ünlü CHP kadrolarından seçilmiş olmalarıdır.
Eski bürokrat fakat her daim ulusalcı olan Mümtaz Soysal’ı Batı Trakya’ya bir kere çağırmakla yetinmemiş ardından bir kez daha çağırmış, hatta söylediği pek kıymetli açıklamalarını da kitap hâline getirmiştir Yüksek Tahsilliler Derneği. Oysa Beyza Bilgin daveti dahil bütün bu ulusalcı kadroyu bahse konu dönemde davet eden kişinin yani Yüksek Tahsilliler Derneğinin Başkanlığını üstlenen kardeşin hanımı başörtülüdür. Ne acınası bir durum değil mi? Dernek başkanı, kendi hanımının inancına saygısızca davranan ve türbanlı kadınların başlarını açmaları için mücadele veren zatı muhteremleri ha bire çağırmak, önlerinde saygıyla tazim etmek mecburiyetinde kalıyor! Eğer onlar gibi düşünüyor da ondan çağırıyordu ise, kardeşin durumu daha acınası, çünkü hanımının başötülü olması gerçeğinin sadece ve sadece Batı Trakya politikasıyla örtüştüğünü görmüyor demek!
Malûm Türkiye’de hanımı başörtülü diye görevden uzaklaştırılan o kadar çok insan var ki! Üzerimize vazife telakki ettiğimizden vurguluyalım. Başkanlığa elveda diyen kardeşin Gündem gazetesindeki köşesinde sürekli ve sürekli eleştirdiği Yunan yönetimine karşı da bir şükran borcu vardır. Çünkü Yunan devleti başörtüsünde Türkiye gibi bir tutum sergilememiştir, zaten sergileseydi nah başkan olurdu Yüksek Tahsillilere… Ama olsun, biz yine de değil mi ki azınlık derneğidir, o halde diyelim: çok iyi yaptınız çağdaş ulusalcı Beyza Bilgin’i, ve zamanında iki kez ard arda müzelik ideolojilerin savunucusu Cumhuriyet yazarı Mümtaz Soysal’ı Batı Trakya’ya çağırmakla.
Evet, Yüksek Tahsilliler Derneği çok iyi etmiştir. AKP’nin kapatılma davası arefesinde başörtüsünü yok sayan Beyza Bilgin’i Batı Trakya’ya çağırmış, el üstünde tutmuştur. Tabîî ilahiyat okuyup da başörtüsünü “yorum farkı” ile anlayamamış olmak kelimenin en hafif tabiriyle “nasipsizlik” olsa gerektir belki. Ama bunu söylemek de bize düşmez. Esas buna ses verecek, başörtüsü yoktur diyen “ilahiyatçılara” cevap verecek olanlar da yine Batı Trakya’daki “kıymetli” ilahiyatçılar olmalıdır. Bu arada konferans sırasında Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, “Beyza Bilgin’in kitaplarını, yazılarını uzun zamandan beri takip ettiğini ifade ederek ‘Öğrencilik döneminden bildiğim değerli hocamızın buralara gelip de değerli görüşlerini paylaşacağı aklıma gelmezdi. Kendisine toplumun önünde teşekkür ediyorum’ diye konuşmuştur. Dinde kadının yerini açıkça “ifade eden” Beyza Bilgin’e övgüler düzen İbrahim Şerif’in de hanımı başörtülüdür, başörtüsünü dinde vardır diye takmaktadır; hatırlatalım, utanalım.
Bendeniz Yüksek Tahsilliler Derneği’nden, bir ay önce Antalya’nın Kemer İlçesi’nde Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Şubesi tarafından düzenlenen “Dinin ve Kadının Türban ile İstismarı” konulu konferansta “Kuran-ı Kerim sek içilmez” sözüyle ilahiyatçılar arasında alkol ile Kur’anı anlatan ilk ilahiyatçı olma şerefini kazanan yüksek tahsilli Prof. Dr. Şahin Filiz’i de Batı Trakya’ya getirmelerini bekliyoruz. Ramazanda da Zekeriyya Beyaz’ı getirsinler mutlaka. Malum Zekeriyya Beyaz da şu harika ilahiyatçılardandır.(Bir hafta önce Zekeriyya Beyaz, Ergenekon kapsamında hapiste olan dostu Doğu Perinçek’i ziyarete gitti de güvenlik gerekçesiyle içeri almadılar adamı.) Zamanında sormuşlardı Beyaz’a “Hocam çalışanlar oruç tutmalı mı” diye de cevap vermişti “Çalışanlar, polisler, askerler, memurlar, futbolcular, öğrenciler, hemşireler, doktorlar, pilotlar, hostesler, gazeteciler ve elbette dernek başkanları fakire günde 5 ytl verirse oruç tutmayabilir” diye. Beyaz’ın bu hesabına göre sokakta yatıp kalkan sarhoşlar dışında orucun kimseye farz olmadığını öğrenmiştik böylece.
Yüksek Tahsilliler Derneği, bu bahsettiğim kıymetli ilahiyatçıları da getirdiğinde, işte o zaman işlem tamamlanacak ve Beyza Bilgin’in yarım bıraktığı görev hakkıyla yerine getirilecektir.
Sahi, bu kafadaki Yüksek Tahsilliler Derneği yetkilileri azınlık kadınına ve azınlık çocuklarına yaptıkları eğitim çalışmalarında ne öğretiyorlar dersiniz?
Cenap Şahabettin boşuna dememiştir:
“Zavallı koyun sürüsü! Çobanı o besler, çoban köpeğini de, kurdu da.”

0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger