Azınlıkça
Sayı 42
Eğitim Bakanlığı, “Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi” adlı programın ihalesini kasım ayında ilan etti. Anlaşılan o ki, 21 Kasım’da ilan edilen eğitim programı, Frangudaki ekibinin 1997 Eylül’ünden 2008 yılına kadar sürdürdüğü “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nın (PEM) yerini alacak.
1997 yılında iktidarda Pasok hükümeti vardı. Dolayısıyla Anna Frangudaki ve Thalia Dragona başkanlığında Atina üniversitesince yürütülen “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nı dönemin Pasok iktidarı başlatmıştı. Avrupa Birliği fonlarından ayrılan kaynak dışında, Eğitim Bakalığı’ndan da mali destek alan program, Pasok iktidarının ardından ND hükümetiyle aynı şekilde ve süresi bitince de uzatılarak devam etti. Oysa yeni hükümet, Atina üniversitesinin dışında Trakya üniversitesinin de talip olduğu bu programı ikinci döneminde pekala Trakya üniversitesi sorumluluğundaki bir ekibe teslim edebilirdi. Hele hele “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nın başında sol görüşlü ve Pasok partisine yakın akademisyenler varken, ND hükümetinin kendi görüşüne yakın akademisyenlerle bu işi yürütmesi, belki de partizanlık açısından, en makul tercih olmalıydı. Fakat ND iktidarı bu yolu seçmedi, programı aynı ekibin yürütmesini istedi.
Programın mimarlarından olan Thalia Dragona, bugün Pasok partisinin Meclis’teki milletvekillerinden biri. Atina üniversitesindeki akademik kariyerine ve programdaki görevine ara veren Dragona’nın son genel seçimlerde Pasok partisinden milletvekili olarak adaylığını koyması, ND partisi tarafından şaşkınlıkla karşılanmamıştı elbette; beklenen bir olaydı bu. Fakat ND iktidar olduğu dönemde, Pasok yanlısı akademisyenlerle programın ikinci dönemine devam kararı aldığında, bu elbette herkes tarafından şaşkınlıkla karşılandı.
Yunanistan’daki partizanlık o derece insanların kanına işlemiştir ki, bu tür bir tercihin kolay kolay gerçekleşmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ND hükümetinin Frangudaki ekibiyle devam etme kararı Yunanistan açısından başarı ile doğru orantılı bir tercihin yapıldığı, partizanlığın galebe çalamadığı ender vakalardan biri olarak kayda geçmeli.
Programın değerlendirmesi birçok defa yetkili ağızlardan yapıldı. Çoğunluk basınının bile mesafeli yaklaştığı program, azınlık basınında da, neredeyse her zaman, olumsuz yorum ve haberlerle gündeme geldi. Azınlık basının program ile ilgili en fazla rağbet ettiği haber Anna Frangudaki’nin azınlık okulları hakkındaki düşüncelerini ifade ettiği bir beyanatıydı. Frangudaki, daha sonra Azınlıkça’ya verdiği röportajında da tekrar ettiği gibi, Azınlık okullarının ne denli düzelse de iyi okul olamayacağını ve dolayısıyla gerekli düzenlemeler yapılması kaydıyla azınlığın devlet okullarında çoğunlukla birlikte eğitim görmesinin doğru olduğunu söylüyordu. Ayrıca Anna Frangudaki bu görüşlerine dayanak olarak, ikidilli eğitim konusunda uzman olan Jim Commins’in Gümülcine’deki incelemelerini ve bunun neticesinde azınlık okullarının yetersiz olduğu ile ilgili açıklamasını hatırlatıyor ve başka devre ait olan azınlık okulları yerine bütün derslerin devletin dilinde yapılacağı, aynı zamanda sistemli olarak Türk dili ve edebiyatının seçmeli ders olarak okutulacağı devlet ilkokulu, ortaokulu ve lisesi öneriyordu.
Alternatif olarak sunulabilecek özel okul bahsine hiç girmeden ve ayrıca eğitim açısından doğruluğu bir yana, maalesef Frangudaki’nin azınlık okulları ile ilgili açıklamaları “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nın tamamlandığı son güne kadar aleyhinde bir argüman olarak kullanıldı. Eklemekte fayda var, program Yunanca öğretiminde yararlanmak üzere Pomakça birkaç sözcüğü müfredatına alınca da tepkiyle karşılaşmış ve hemen bu kelimeleri programdan çıkarmıştı. Ayrıca program hakkında olumsuz bir görüş olarak azınlık öğrencilerine neden sadece Yunanca öğretildiği, esas sorunun Türkçe olduğu şeklinde nakarat haline gelmiş itirazı da eklemekte yarar var.
10 yıl boyunca Azınlık ileri gelenleri, siyasetçileri, öğretmenleri ve pek çok dernek yetkilileri “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”na karşı olumsuz bir tavır sergilemiş olsa da, azınlık içerisinde azınlığı oluşturan bir çağdaş kesim bahse konu programı destekledi, açık destek verdi ve programın azınlığın menfaatine olduğunu savundu. Azınlık içerisinde azınlığı oluşturan bu entellektüel zümrenin programa verdiği desteğin nedenini iki üç ana madde halinde özetlemek mümkün:
A: Frangudaki programı Yunanca öğretiminde Türkçeyi kullanmıştır. Programın yürürlükte olduğu 10 yıl boyunca iki tane Yunanca-Türkçe sözlük yayınlanmış, 8-12 yaş arası için bilgisayar programı şeklinde Türkçe karşılıklarını bulabilecekleri bir sözlük hazırlanmıştır. Program Türkçeyle barışık ve anadile saygılı yaklaşmıştır. Program Yunanca’nın öğrenimini, destekleyici dil olarak Türkçe’ye dayandırmıştır.
B: Frangudaki programı sayesinde azınlık öğrencileriyle iletişim kurmak isteyen, öğrencilere daha fazla yararlı olmak isteyen Yunan öğretmenler Türkçe öğrenmeye başlamışlardır. Program Yunan öğretmenler için Türkçe kursları düzenlemiştir.
C: Yunanca öğrenimi için azınlıkta ciddi bir talep ve istek vardır. Frangudaki programı azınlığın kimliğini reddetmeden Yunanca öğretmiş, pedagojik açıdan azınlık çocuklarının anlayabileceği çağdaş yöntemlerle ve kültürlerarası eğitim ilkelerine dayanarak ders kitapları hazırlamıştır.
D: Kapsama alanına girmemesine rağmen Program, tamamı İstanbul ve Batı Trakya azınlık bireylerinden oluşan bir heyet tarafından ve devlet okullarında okutulması amacıyla ve belki de alanındaki en cesuru olan yardımcı Türkçe ders kitabını hazırlamıştır.
*
Program yetkililerinin 10 yıllık serüvenlerinin mühasebesini yaptıklarında hayıflandıkları noktalar da vardır. Anna Frangudaki, hem çoğunluk hem de azınlık karşısında, doğrudan siyasî bir karşıtlık ve sürtüşmeden kaçınmak için siyasî baskılar karşısında geri adım atmış olmalarından hayıflanmaktadır mesela. Kitaplarından ve eğitsel araç gereçlerden çeşitli şeyleri çıkarmayı kabul etmelerinden, kimi zaman bir fotoğrafı, kimi zaman birkaç sözcüğü çıkardıklarından dolayı pişmandır. Bunu yaptıkları hata olarak değerlendirmektedir.
*
Eğitim Bakanlığı’nın, “Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi” adlı programın ihalesini yaptığından ve anlaşılan bu yeni programın Frangudaki ekibinin 2008 yılına kadar sürdürdüğü “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nın yerini alacağından bahsediyorduk. Bu yeni programın azınlığa bakan kısmı kısaca şu şekilde:
-Ortaokul öncesi veya azınlık okulundan devlet okuluna geçiş yapan öğrencilere destek amaçlı yaz kursları.
-Azınlığın yaşadığı bölgelerde 10 adet kalıcı veya gezici “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Merkezleri”nin yapılandırılması ve merkezlerde Yunanca, matematik ve bilgisayar derslerinin verimesi.
-Başta Yunanca olmak üzere derslerle ilgili ek destek programları.
-Anadili Yunanca olmayan öğrencilerin eğitim sistemine dahil edilebilmeleri için okul harici destek birimlerinin faaliyete geçirilmesi.
-Bahse konu merkezlerde öğrencilere ek eğitim malzemesi ve kitap temin edilmesi, öğrenci, veli ve eğitimcilere internet olanağı.
-Başta ders kitapları olmak üzere yeni eğitsel materyallerin hazırlanması
Her ne kadar eğitsel açıdan bir eksiği olmasa da, azınlığın anadiline ve kimliğine saygı noktasında Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yeni program, eski programı aratacak gibi gözüküyor. Keşke azınlık içerisinde 10 yıl boyunca “Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı”nı eleştiren, beğenmeyen ve olumsuz tavır sergileyenler, hiç değilse ne kadar yanlış yaptıklarını “Pontuslu ve Yabancı Uyruklu Çocukların Katılımı ve Müslüman Çocukların Eğitimi” adlı programın ihalesini görünce itiraf edebilselerdi. Ama nerede!..
Amacı çözüm değil de, sorunların devamı olan azınlık yetkililerinin bu yeni programdan daha da hoşnut olacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü şimdi daha fazla itiraz edebilecekleri, daha fazla azınlık eğitimi ihlalleri adına bağırabilecekleri bir ortam oluşmakta… Zaten dikkat edilirse azınlık adına dile getirilen talepler, azınlık çocuklarının birey olarak düzgün eğitimi ile ilgili değil, azınlık eğitiminin statüsü ile ilgilidir.
*
Ben mi yanlış görüyorum, azınlık eğitimindeki sorunların ve çözüm önerilerinin tartışılması için Yüksek Kurul’un toplanmasını önerenler, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmalarla kararlaştırılan ve azınlık eğitimini düzenleyen maddeler dışında hiçbir inisiyatifi kabul etmeyenler değil mi? O halde neyin çözüm önerilerini tartışacaklar? Lozan’da temeli oluşturulan, 1951 Kültür anlaşması ve 1968 protokolleri ile hitama erdirilen azınlık eğitiminin çerçevesi dışında ne tür bir öneri getirebilirler ki? Bu çerçeve dışında hiçbir çözüm önerileri olamayacağına göre bahse konu antlaşma, anlaşma ve protokolde yer alan maddeleri alt alta sıralamak ve bunları öneri diye sunmak mı çözüm önerisi oluyor?
Anna Frangudaki, azınlık öğrencilerinin %25’inin azınlık ortaokullarında, %75’inin ise devlet ortaokullarında okuduğunu ifade ediyor. Benim elimdeki verilere göre de, azınlık öğrencilerinden 2008-2009 yılında Türk üniversitelerinde okumaya hak kazananların yaklaşık %25, Yunan üniversitelerini kazanların ise %75 olduğu gözüküyor. Dolayısıyla, açık açık azınlığın eğitim sürecindeki son durumu, sınırlı alana kapatılmış azınlık eğitimi yerine, azınlık bireylerinin kişisel çözüm bulmalarını ön şart koşuyor. Mesela yabancı dil kursları azınlık eğitiminin kapsama alanına girmiyor, ama alternatif arayışların arasında kendisine yer bulabiliyor.
*
Cemil Beyin ifade buyurduğu gibi, azınlık eğitimi konusunda daha fazla gülünç duruma düşmek ve daha fazla rezil olmak pahasına sorumu tekrarlayayım: Gündemciler arasında çocuğunu devlet anaokuluna, yuvasına, kreşine veya ilkokuluna gönderen var mı? Eğer varsa, acaba daha fazla gülünç duruma düşmüş ve daha fazla rezil olmuş kişi ben mi olurum, yoksa sizler mi?
0 yorum:
Yorum Gönder