Agos
Her yazımda ciddi konulardan bahsedecek değilim ya! Bu hafta sizlere ve İstanbul Rum Azınlığı’na, enteresan bir haberden bahsedeceğim.
Yunanista’daki haftalık “To Paron” gazetesi geçenlerde bir haber yayımladı. Haber, daha doğrusu “derin dinamiklerin” isteği doğrultusunda fırına sürülen haber-yorum diyelim, Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu görevinde bulunmuş ve hemen ardından (daha yeni) Dışişleri’nin Trakya Siyasî İşler Bürosu’nun (Batı Trakya’da Dışişleri’nin azınlıkla ilgilenen birimidir) başına atanmış Büyükelçi Aleksis Aleksandris hakkındaydı.
Türk-Yunan ilişkilerindeki olumlu yönü ve elbette tutulan yolu beğenmeyen “derin dinamikler” bu atamadan rahatsız olmuş olacak ki, “To Paron” üzerinden gerekli yerlere mesaj iletme gereği hissetmişler. Bilmeyenler için kısaca söyleyeyim: To Paron gazetesinin sahibi Kuris Yerasimos, Kuris kardeşlerden küçük olanıdır. Abisi Makis Kuris de gazetecidir. İlk başlarda birlikte gazete çıkarıyorlardı, daha sonra ayrıldılar. Makis Kuris “Avriani” gazetesini (aynı zamanda televizyon kanalı da var), kardeşi Kuris Yerasimos ise “To Paron” gazetesini çıkarıyor. İki kardeş de, Yunanistan’daki “derinlere” ulaşabilen, zaman zaman sadece istihbarat organlarının bilebileceği enteresan bilgilere erişebilen ender gazetecilerden. Yayın politikaları da enteresandır bunların. Mesela Avriani gazetesi iki ayrı formatta basılır. Kuzey Yunanistan için yayımlanan Avriani’nin sol görüşlü Pasok Partisi’ni desteklediği gün, Güney Yunanistan için yayımlanan Avriani’nin ise sağ görüşlü Yeni Demokrasi (ND) Partisi’ni desteklediği bile görülür. Yani ilginç insanlardır bu Yerasimos kardeşler. Neyse, lafı uzatmadan ulusalcı To Paron gazetesinde yer alan habere döneyim.
Yazıyı özetlersem, 16 Kasım tarihli To Paron gazetesi, Trakya Siyasî İşler Bürosu’na atanan Aleksis Aleksandris’in, “Batı Trakya’da Türk Azınlığı kışkırtan Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosluğu karşısında, Yunan Dışişlerinin yanlış tercihi” olduğundan bahsediyor. Batı Trakya gibi hassas bir bölgenin ve Müslüman azınlığın sorumluluğuna, Türk Konsolosluğu’nun yürüttüğü “Yunan karşıtı” kampanyayla mücadele edemeyecek vasıftaki birisinin atanmasını eleştiren gazete, Aleksis Aleksandris’in İstanbul Başkonsolosu olduğu dönemdeki icraatlarını ve beyanlarını “gözler önüne sererek” Yunan milliyetçiliği açısından duyduğu endişesini ifade ediyor.
To Paron gazetesinin, Aleksis Aleksandris’in Yunan milliyetçiliği adına beğenmediği ve gazetede Yunanca çevirisini yayımladığı açıklaması ise, 2006 yılında AK Parti Beyoğlu İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen ''Gençler buluşuyor, geleceği konuşuyor'' başlıklı toplantıda yaptığı konuşma:
''…Yunanlar ve Türkler asırlardır yan yana değil, iç içe yaşamışlardır. Dinleri farklı olabilir, ama onu çıkarırsanız her şeyi aynı görünür. Bir Türk ile bir İngiliz, bir Yunan ile bir İngiliz arkadaş olduğunda, ancak bir seviyeye kadar olur. Korfu'da yaşayan bir Yunan, Ankaralı bir Türk ile tanıştığında çok iyi arkadaş olurlar. Asırlardır büyükbabalarımız, babalarımız aynı zevkleri, aynı yemeği, aynı içkiyi, aynı denizi, aynı karakteri paylaşmış. Bu DNA'larımızda var. Bu bir zenginliktir, bunu kaybetmeyelim. Fanatizm ve komşuyu düşman olarak görmek gibi mantalitelere kapılmayın. Çünkü kendinizden kaybedersiniz. Bunu hiç unutmayın. Yarının kamuoyunu oluşturacak yeni nesiller sizlersiniz. Yeni nesiller olarak bu söylediklerimi iyi düşünün, anlayın. Yunanistan'da da gençlere aynı şeyleri söylüyorum. Ege Denizi'ni bir barış denizine dönüştürürsek, Türkiye kıyılarını ve Yunanistan kıyılarını Türk ve Yunan turistlerle doldurursak, bu bizim için çok büyük bir kazanç olur. Ümidimiz sizlersiniz…''
Oysa herhalde mikro kafalı Paroncuların zihniyetiyle yaklaşmak ve AKPli gençlere Türklerin nasıl “barbar” olduklarını söylemek gerekmekteymiş!
Neyse ki olumlu gelişmeleri engellemek de pek kolay değil… Örneğin Gümülcine-Maronya Mitropoliti Sayın Dasmaskinos, 13 Kasım Perşembe günü, Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosluğu’nu ziyaret etti ve yeni atanan Başkonsolos Mustafa Sarnıç’a yeni görevinde başarılar diledi. Mitropolit Damaskinos, Başkonsolos Sarnıç’a çok güzel bir lamba hediye etti; ikili konsolosluk binasında 20 dakika baş başa görüştü ve görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulundular. Türk ve Yunan toplumları arasındaki dostluk ve barışın önemine vurgu yapan Mitropolit, Türk Konsolosluğu’na iadeiziyarette bulunduğunu belirtti. Türkiye Gümülcine Başkonsolosu Mustafa Sarnıç ise Mitropoliti daha önce makamında ziyaret ettiğini ve şimdi de bunun karşılığının gerçekleştiğini ifade etti.
Kısacası giderek daha çok kişi “iç ve dış düşmanlar” tarafından “tongaya” getirilmiş Türkler ve Yunanlılar paranoyası ile bir yere varılamayacağını görüyor. Her iki ülkenin de dışişleri yetkilileri elbette ülkelerinin menfaatlerini gözetmekle yükümlüdürler. Fakat bu yükümlülük fanatik milliyetçiliğin sınırları ile çizili değildir ki! Tam aksine, özellikle iki ülke arasına sıkışmış kalmış azınlıklar da söz konusu ise, İstanbul’daki Türklere iftar veren bir Yunan Başkonsolosu veya Mitropoliti ziyaret eden bir Türk Başkonsolosu’nun varlığı, toplumlararası ilişkilere ciddi katkı sağlayacaktır. Ulusalcı kesimin eleştiri okları üzerlerine yönelse de, İstanbul Rumları, İstanbul Ermenileri ve Batı Trakya Türkleri, açık fikirli bürokratlarını bu tür pozitif beyan ve hareketlere teşvik etmelidir. Ne de olsa insanî ilişkiler, etnisite üzerinden değerlendirilemez… Aksi halde azınlıkları yoketme düşüncesini kendi şizofrenik yapısıyla körükleyen zihniyete esir düşeriz.
Her yazımda ciddi konulardan bahsedecek değilim ya! Bu hafta sizlere ve İstanbul Rum Azınlığı’na, enteresan bir haberden bahsedeceğim.
Yunanista’daki haftalık “To Paron” gazetesi geçenlerde bir haber yayımladı. Haber, daha doğrusu “derin dinamiklerin” isteği doğrultusunda fırına sürülen haber-yorum diyelim, Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu görevinde bulunmuş ve hemen ardından (daha yeni) Dışişleri’nin Trakya Siyasî İşler Bürosu’nun (Batı Trakya’da Dışişleri’nin azınlıkla ilgilenen birimidir) başına atanmış Büyükelçi Aleksis Aleksandris hakkındaydı.
Türk-Yunan ilişkilerindeki olumlu yönü ve elbette tutulan yolu beğenmeyen “derin dinamikler” bu atamadan rahatsız olmuş olacak ki, “To Paron” üzerinden gerekli yerlere mesaj iletme gereği hissetmişler. Bilmeyenler için kısaca söyleyeyim: To Paron gazetesinin sahibi Kuris Yerasimos, Kuris kardeşlerden küçük olanıdır. Abisi Makis Kuris de gazetecidir. İlk başlarda birlikte gazete çıkarıyorlardı, daha sonra ayrıldılar. Makis Kuris “Avriani” gazetesini (aynı zamanda televizyon kanalı da var), kardeşi Kuris Yerasimos ise “To Paron” gazetesini çıkarıyor. İki kardeş de, Yunanistan’daki “derinlere” ulaşabilen, zaman zaman sadece istihbarat organlarının bilebileceği enteresan bilgilere erişebilen ender gazetecilerden. Yayın politikaları da enteresandır bunların. Mesela Avriani gazetesi iki ayrı formatta basılır. Kuzey Yunanistan için yayımlanan Avriani’nin sol görüşlü Pasok Partisi’ni desteklediği gün, Güney Yunanistan için yayımlanan Avriani’nin ise sağ görüşlü Yeni Demokrasi (ND) Partisi’ni desteklediği bile görülür. Yani ilginç insanlardır bu Yerasimos kardeşler. Neyse, lafı uzatmadan ulusalcı To Paron gazetesinde yer alan habere döneyim.
Yazıyı özetlersem, 16 Kasım tarihli To Paron gazetesi, Trakya Siyasî İşler Bürosu’na atanan Aleksis Aleksandris’in, “Batı Trakya’da Türk Azınlığı kışkırtan Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosluğu karşısında, Yunan Dışişlerinin yanlış tercihi” olduğundan bahsediyor. Batı Trakya gibi hassas bir bölgenin ve Müslüman azınlığın sorumluluğuna, Türk Konsolosluğu’nun yürüttüğü “Yunan karşıtı” kampanyayla mücadele edemeyecek vasıftaki birisinin atanmasını eleştiren gazete, Aleksis Aleksandris’in İstanbul Başkonsolosu olduğu dönemdeki icraatlarını ve beyanlarını “gözler önüne sererek” Yunan milliyetçiliği açısından duyduğu endişesini ifade ediyor.
To Paron gazetesinin, Aleksis Aleksandris’in Yunan milliyetçiliği adına beğenmediği ve gazetede Yunanca çevirisini yayımladığı açıklaması ise, 2006 yılında AK Parti Beyoğlu İlçe Başkanlığı tarafından düzenlenen ''Gençler buluşuyor, geleceği konuşuyor'' başlıklı toplantıda yaptığı konuşma:
''…Yunanlar ve Türkler asırlardır yan yana değil, iç içe yaşamışlardır. Dinleri farklı olabilir, ama onu çıkarırsanız her şeyi aynı görünür. Bir Türk ile bir İngiliz, bir Yunan ile bir İngiliz arkadaş olduğunda, ancak bir seviyeye kadar olur. Korfu'da yaşayan bir Yunan, Ankaralı bir Türk ile tanıştığında çok iyi arkadaş olurlar. Asırlardır büyükbabalarımız, babalarımız aynı zevkleri, aynı yemeği, aynı içkiyi, aynı denizi, aynı karakteri paylaşmış. Bu DNA'larımızda var. Bu bir zenginliktir, bunu kaybetmeyelim. Fanatizm ve komşuyu düşman olarak görmek gibi mantalitelere kapılmayın. Çünkü kendinizden kaybedersiniz. Bunu hiç unutmayın. Yarının kamuoyunu oluşturacak yeni nesiller sizlersiniz. Yeni nesiller olarak bu söylediklerimi iyi düşünün, anlayın. Yunanistan'da da gençlere aynı şeyleri söylüyorum. Ege Denizi'ni bir barış denizine dönüştürürsek, Türkiye kıyılarını ve Yunanistan kıyılarını Türk ve Yunan turistlerle doldurursak, bu bizim için çok büyük bir kazanç olur. Ümidimiz sizlersiniz…''
Oysa herhalde mikro kafalı Paroncuların zihniyetiyle yaklaşmak ve AKPli gençlere Türklerin nasıl “barbar” olduklarını söylemek gerekmekteymiş!
Neyse ki olumlu gelişmeleri engellemek de pek kolay değil… Örneğin Gümülcine-Maronya Mitropoliti Sayın Dasmaskinos, 13 Kasım Perşembe günü, Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosluğu’nu ziyaret etti ve yeni atanan Başkonsolos Mustafa Sarnıç’a yeni görevinde başarılar diledi. Mitropolit Damaskinos, Başkonsolos Sarnıç’a çok güzel bir lamba hediye etti; ikili konsolosluk binasında 20 dakika baş başa görüştü ve görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulundular. Türk ve Yunan toplumları arasındaki dostluk ve barışın önemine vurgu yapan Mitropolit, Türk Konsolosluğu’na iadeiziyarette bulunduğunu belirtti. Türkiye Gümülcine Başkonsolosu Mustafa Sarnıç ise Mitropoliti daha önce makamında ziyaret ettiğini ve şimdi de bunun karşılığının gerçekleştiğini ifade etti.
Kısacası giderek daha çok kişi “iç ve dış düşmanlar” tarafından “tongaya” getirilmiş Türkler ve Yunanlılar paranoyası ile bir yere varılamayacağını görüyor. Her iki ülkenin de dışişleri yetkilileri elbette ülkelerinin menfaatlerini gözetmekle yükümlüdürler. Fakat bu yükümlülük fanatik milliyetçiliğin sınırları ile çizili değildir ki! Tam aksine, özellikle iki ülke arasına sıkışmış kalmış azınlıklar da söz konusu ise, İstanbul’daki Türklere iftar veren bir Yunan Başkonsolosu veya Mitropoliti ziyaret eden bir Türk Başkonsolosu’nun varlığı, toplumlararası ilişkilere ciddi katkı sağlayacaktır. Ulusalcı kesimin eleştiri okları üzerlerine yönelse de, İstanbul Rumları, İstanbul Ermenileri ve Batı Trakya Türkleri, açık fikirli bürokratlarını bu tür pozitif beyan ve hareketlere teşvik etmelidir. Ne de olsa insanî ilişkiler, etnisite üzerinden değerlendirilemez… Aksi halde azınlıkları yoketme düşüncesini kendi şizofrenik yapısıyla körükleyen zihniyete esir düşeriz.
0 yorum:
Yorum Gönder