Bırak azınlık kendi okulunu isterse kapatabilsin, isterse açabilsin!

AGOS

Sayi:695
24/07/2009

Bırak azınlık kendi okulunu isterse kapatabilsin, isterse açabilsin!

Evren Dede

Azınlık oldun mu bir kere, bir başka seversin kendi cemaatine ait okulu, o soğuk beton yığınlarını, öyle değil mi? Üstelik, bir garip hancıdır azınlık okulları, varlıklarını sürdürmek için yolcuya, cemaate ihtiyaçları vardır. Sadece cemaat nüfusunun yeterli olması da yetmez son tahlilde. Azınlık okullarının, diğer okullarla eğitim seviyesi açısından yarışmaları gerekir. Yani azınlık okulu, hem mükemmel bir eğitim vererek öğrencileri kendine çekebilmeli, hem de cemaatin genç nüfusu yeterli oranda varlığını sürdürebilmelidir. Tabii, bütün bunların olması da yetmez; azınlık okullarına karşı devletin siyasi iradesi özellikle önemlidir. İrade azınlık okullarının yok olması üzerine kurulmuşsa eğer, rahat edemezsiniz, canınıza okurlar!

İstanbul’daki Aya Tanaş, Aya Dimitri, Aya Lefter Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı’nın yönetim kurulu, 24 Şubat 2009 tarihli toplantısında, bu vakfa bağlı özel Rum ilkokulunun, 6 yıldan bu yana öğrencisi olmadığı, ve çevrede bulunan azınlık mensuplarının yaşları ve sosyal durumları göz önünde bulundurulduğunda, bundan sonra da öğrencisi olmayacağından dolayı, kapatılmasını kararlaştırmış. Vakıf, ilkokulun kapatılmasına ilişkin isteğini, 27 Şubat Cuma günü devlet yetkililerine sunmuş. Bunun üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, ilköğretim müfettişlerine bir inceleme raporu hazırlatmış, “Durumu inceleyin, görüşünüzü bildirin” diyerek.

İlköğretim müfettişleri bir kanaat raporu hazırlayıp sunmuşlar. Baştan söyleyeyim, raporda, okulun kapatılması talebi Lozan Antlaşması’nın 40. maddesi gerekçe gösterilerek reddediliyor! Müfettişler, Lozan Antlaşması’nın 37’den 45’e kadar olan maddelerinin azınlıkların korunması konularını kapsadığını ve antlaşmada, “Bu hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir” dendiğini yazmışlar. “Yani,” diyor müfettişler, “Lozan çerçevesinde azınlıklar için anlaşma ve güvence altına alınmış bir okul, kurucuları tarafından istenilse bile kapatılamaz!”

Sırf rapordaki bu görüş bile ayrıca yorumlanmaya değer aslında. Çünkü “O zaman Ruhban Okulu neden kapalı?” diye soruyorsunuz kendi kendinize. Hani, azınlıkları koruma ve güvence altına alan Lozan çerçevesinde azınlığın kendisi talep etse bile okul kapatılamazdı?

Raporun bir başka yerinde, mütekabiliyet ilkesine gönderme yapılarak şöyle deniyor: “Lozan’daki 45. maddede ise; bu kesimdeki hükümlerle Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır, denilmektedir. Böylece de, Lozan Antlaşması’nın 45’inci maddesinde özel öğretim kurumlarının durumu ve azınlık vakıflarıyla ilgili olarak yapılacak düzenlemelerde ‘mütekabiliyet’ ilkesinin aranacağı ifade edilmektedir...”

Müfettişler mütekabiliyet konusunu raporlarına eklerken gerçek sorunu vurgulamışlar tabii. Çünkü esas korku, Yunanistan’ın da, Batı Trakya’da azınlık okullarını mütekabiliyet çerçevesinde kapatabileceği endişesi.

Belki bunu söylemekten dilimizde tüy bitti ama bir kere daha tekrar edelim: Lozan’da ifade edilen ‘mütekabiliyet’ten kasıt, pozitif anlamdaki uygulamalardır. Eğer biri okul açarsa, diğer taraf da okul açacaktır. Yoksa, biri okul kapatırsa, öbürü de okul kapatacaktır şeklinde değil. Fakat maalesef, hem Türkiye hem de Yunanistan, kendi vatandaşları olan azınlıklara karşı gayet iyi bir amaçla Lozan’da kullanılan mütekabiliyet anlayışını, tam tersine, melun bir anlayış çerçevesinde kullanmıştır. “Sen vakıf arazisini mi istimlak ettin, ben de buradakilerin vakıf arazisini istimlak ederim” şeklindeki çarpık zihniyetten bugüne kadar gerçekten çok çektik.

Batı Trakya’da azınlık anaokulu yok. Azınlık anaokulu talebi uzun bir dönemdir dile getiriliyor. Fakat bu talep İstanbul’daki devlet zihniyetine benzer bir anlayışla çeşitli bürokratik engellere takılıp duruyor. Biri İstanbul’da okulun kapatılmasına izin vermezken, diğeri de Batı Trakya’da açılmasına izin vermiyor.

İşte bu yüzden içim kanıyor ve haykırmak istiyorum: Bırakın, kendi vatandaşlarınız olan azınlık bireyleri istediğini yapabilsin; bırakın, bir taraf yıllardır öğrencisi olmayan ve artık öğrenci gelmesi mümkün olmayan kendi ilkokullarını kapatabilsin; bırakın, bu binaları başka amaçlarla kullanabilsin! Ve tabii, bırakın, Batı Trakya’dakiler de azınlık anaokulu açabilsin! Pozitif mütekabiliyetin önünü açın işte.

Thomas Szasz, “Aptal insan ne affeder ne de unutur; saf insan affeder ve unutur, akıllı insan ise affeder fakat unutmaz” diyor. Belki ileride devletlerin biz azınlıklara karşı yaptığı bu yanlış uygulamaları affedeceğiz, ama unutacağımızı hiç sanmıyorum.



0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger