AGOS
Sayi:693
10/07/ 2009
Türk-Yunan ilişkileri geriliyor
Evren Dede
Her ne kadar iki ülkede iktidara gelen AK Parti ve Yeni Demokrasi (ND) hükümetleri ilk dönemlerinde ciddi bir yakınlaşma ve uzlaşı çabası göstermiş olsalar da, Türk-Yunan ilişkileri tarih boyunca anlaşmazlık ve sorunların ön planda olduğu bir süreç olunca, bu iki hükümet de bahse konu talihsiz sürecin dışına öyle kolay kolay çıkamıyor. ND - AK Parti döneminin başlarında yakın ve sıcak ilişkiler gözlendi, ancak uzun soluklu bir sıcak ilişki maalesef sürdürülemedi.
Zaten genelde iki ülke arasındaki sorun ve anlaşmazlıkların çokluğu, içerideki siyasal yapının uluslararası ilişkilere koyduğu tahakküm, süregelen Kıbrıs bunalımı ve son tahlilde iki ülkenin ulusal çıkarlarının çakışması dostluk dönemlerinin uzun soluklu olmasına engel teşkil ediyor.
Ne yapalım, ND - AK Parti ilişkisi de bu engellere takılmadan edemezdi. İki hükümetin, başlardaki o uyumlu ve yapıcı ilişkisi yavaş yavaş eski dönemlere doğru yön aldı; partilerüstü kabul edilen dış politika, bir anlamda ND’nin ve AK Parti’nin hareket alanını kısıtladı.
Son dönemlerde Türk-Yunan ilişkilerinde yeni gelişmeler oluyor. Fakat gelişmelerin olumlu yöne doğru gittiğini söylemek doğru olmaz. Her ne kadar artık iki ülkeyi savaşın eşiğine getirecek bir bunalım döneminin yaşanmayacağı söylenebilir, ancak maalesef iç politikadaki hoşnutsuzluklar, Yunanistan ve Türkiye’yi karmaşık ve istikrarsız bir ikili ilişkiler sürecine doğru sürüklüyor.
Malum, kıta sahanlığından tutun, hava sahasına kadar bin bir detayı ve anlaşmazlığı içeren ve ikili ilişkilere damgasını vuran Ege sorunu, Yunanistan için tarafların birincil sorunu. İkinci sırada Kıbrıs var. Tabii, Ege sorunu gibi Kıbrıs konusu da 1970’lerden bugüne ikili ilişkilerde belirleyici bir rol üstleniyor. Bu arada, üçüncü sıradaki azınlıklar sorunu da iç politikanın geleneksel eğilimleri çerçevesinde aynı olumsuz ve çetrefilli konulardan biri olarak değerlendirilebilir.
Sorunlardan bizi en çok ilgilendireni azınlıklar meselesi, ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde hiçbir zaman açıkça dile getirilmese de, neredeyse Ege sorunu kadar önemli. Dolayısıyla, azınlıklarla ilgili her açılım, her hareket, ayrı bir önem arz ediyor. Fakat bu arada Türk-Yunan ilişkilerine yön veren yeni bir aktörün de rol almaya başladığını belirtmemiz gerekiyor. O da kaçak göçmen sorunu. Sorunun boyutu Türkiye’de pek fazla fark edilmiyor olabilir. Oysa Yunanistan kaçak göçmen sorunuyla yatıp kalkıyor ve sorunun yegâne sebebini Türkiye olarak görüyor. 1 Temmuz Çarşamba günü Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jacques Barrot ile birlikte Evros ilindeki kaçak göçmen kampını ziyaret eden Yunanistan İçişleri Bakanı Prokopis Pavlopoulos’un yaptığı açıklama, bu yüzden çok önemli. Pavlopoulos, “Türkiye’nin bu şekilde devam etmesi durumunda, AB yolunda ilerlemesine izin vermeyeceklerini” belirtirken, “komşu ülkenin insan tacirlerinin cirit attığı bir ülke görüntüsü çizmesinin kendi çıkarına olmadığını anlaması gerektiğini” de ifade etti.
Bu demecin hemen ardından, Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni de benzer açıklamalarda bulundu. Bakoyanni, Türkiye Ankara Protokolü’nü uygulamadıkça, AB müzakere sürecinde dondurulmuş olan başlıkların açılması için ortak bir Avrupa kararının olmadığının altını çizerken, “Söz konusu 8 başlık bir yana, masada duran başka konular da var. Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmelidir Kaçak göçmenler konusunda işbirliğinde bulunmasının gerekli olduğunu anlamalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye, Yunanistan’ın bu açıklamalarına çok sert bir dille cevap verdi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Uluslararası anlaşmalar, avazı en çok yükselenin, en çok bağıranın dayattığı mecburiyetler değildir… İç kamuoylarının gıdıklanması amacıyla medyaya yapılan hamasi açıklamaları ciddiyetten uzak buluyoruz. Ve bu değerlendirmeler bizi ilgilendirmiyor; iç tüketime yönelik menü sayıyoruz… Türkiye’nin diplomasi tarihi 1974’ten bir bin yıl daha geriye gitmektedir… Bize AB içinden çeşitli olumsuz manevralar çeviren muhataplarımız avantajlı bir zeminde olabilir, ama haklı bir zeminde değiller” dedi.
Türk-Yunan ilişkilerinin iyi gitmeyeceğini ima eden pek çok olay, ne yazık ki, önümüzdeki dönemde etkisini gösterecek gibi. Ve maalesef, azınlıklar konusunda yapılması gereken açılımlar da, bu gergin atmosferin tesiri altında kalabilir…
Sayi:693
10/07/ 2009
Türk-Yunan ilişkileri geriliyor
Evren Dede
Her ne kadar iki ülkede iktidara gelen AK Parti ve Yeni Demokrasi (ND) hükümetleri ilk dönemlerinde ciddi bir yakınlaşma ve uzlaşı çabası göstermiş olsalar da, Türk-Yunan ilişkileri tarih boyunca anlaşmazlık ve sorunların ön planda olduğu bir süreç olunca, bu iki hükümet de bahse konu talihsiz sürecin dışına öyle kolay kolay çıkamıyor. ND - AK Parti döneminin başlarında yakın ve sıcak ilişkiler gözlendi, ancak uzun soluklu bir sıcak ilişki maalesef sürdürülemedi.
Zaten genelde iki ülke arasındaki sorun ve anlaşmazlıkların çokluğu, içerideki siyasal yapının uluslararası ilişkilere koyduğu tahakküm, süregelen Kıbrıs bunalımı ve son tahlilde iki ülkenin ulusal çıkarlarının çakışması dostluk dönemlerinin uzun soluklu olmasına engel teşkil ediyor.
Ne yapalım, ND - AK Parti ilişkisi de bu engellere takılmadan edemezdi. İki hükümetin, başlardaki o uyumlu ve yapıcı ilişkisi yavaş yavaş eski dönemlere doğru yön aldı; partilerüstü kabul edilen dış politika, bir anlamda ND’nin ve AK Parti’nin hareket alanını kısıtladı.
Son dönemlerde Türk-Yunan ilişkilerinde yeni gelişmeler oluyor. Fakat gelişmelerin olumlu yöne doğru gittiğini söylemek doğru olmaz. Her ne kadar artık iki ülkeyi savaşın eşiğine getirecek bir bunalım döneminin yaşanmayacağı söylenebilir, ancak maalesef iç politikadaki hoşnutsuzluklar, Yunanistan ve Türkiye’yi karmaşık ve istikrarsız bir ikili ilişkiler sürecine doğru sürüklüyor.
Malum, kıta sahanlığından tutun, hava sahasına kadar bin bir detayı ve anlaşmazlığı içeren ve ikili ilişkilere damgasını vuran Ege sorunu, Yunanistan için tarafların birincil sorunu. İkinci sırada Kıbrıs var. Tabii, Ege sorunu gibi Kıbrıs konusu da 1970’lerden bugüne ikili ilişkilerde belirleyici bir rol üstleniyor. Bu arada, üçüncü sıradaki azınlıklar sorunu da iç politikanın geleneksel eğilimleri çerçevesinde aynı olumsuz ve çetrefilli konulardan biri olarak değerlendirilebilir.
Sorunlardan bizi en çok ilgilendireni azınlıklar meselesi, ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde hiçbir zaman açıkça dile getirilmese de, neredeyse Ege sorunu kadar önemli. Dolayısıyla, azınlıklarla ilgili her açılım, her hareket, ayrı bir önem arz ediyor. Fakat bu arada Türk-Yunan ilişkilerine yön veren yeni bir aktörün de rol almaya başladığını belirtmemiz gerekiyor. O da kaçak göçmen sorunu. Sorunun boyutu Türkiye’de pek fazla fark edilmiyor olabilir. Oysa Yunanistan kaçak göçmen sorunuyla yatıp kalkıyor ve sorunun yegâne sebebini Türkiye olarak görüyor. 1 Temmuz Çarşamba günü Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jacques Barrot ile birlikte Evros ilindeki kaçak göçmen kampını ziyaret eden Yunanistan İçişleri Bakanı Prokopis Pavlopoulos’un yaptığı açıklama, bu yüzden çok önemli. Pavlopoulos, “Türkiye’nin bu şekilde devam etmesi durumunda, AB yolunda ilerlemesine izin vermeyeceklerini” belirtirken, “komşu ülkenin insan tacirlerinin cirit attığı bir ülke görüntüsü çizmesinin kendi çıkarına olmadığını anlaması gerektiğini” de ifade etti.
Bu demecin hemen ardından, Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni de benzer açıklamalarda bulundu. Bakoyanni, Türkiye Ankara Protokolü’nü uygulamadıkça, AB müzakere sürecinde dondurulmuş olan başlıkların açılması için ortak bir Avrupa kararının olmadığının altını çizerken, “Söz konusu 8 başlık bir yana, masada duran başka konular da var. Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmelidir Kaçak göçmenler konusunda işbirliğinde bulunmasının gerekli olduğunu anlamalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye, Yunanistan’ın bu açıklamalarına çok sert bir dille cevap verdi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Uluslararası anlaşmalar, avazı en çok yükselenin, en çok bağıranın dayattığı mecburiyetler değildir… İç kamuoylarının gıdıklanması amacıyla medyaya yapılan hamasi açıklamaları ciddiyetten uzak buluyoruz. Ve bu değerlendirmeler bizi ilgilendirmiyor; iç tüketime yönelik menü sayıyoruz… Türkiye’nin diplomasi tarihi 1974’ten bir bin yıl daha geriye gitmektedir… Bize AB içinden çeşitli olumsuz manevralar çeviren muhataplarımız avantajlı bir zeminde olabilir, ama haklı bir zeminde değiller” dedi.
Türk-Yunan ilişkilerinin iyi gitmeyeceğini ima eden pek çok olay, ne yazık ki, önümüzdeki dönemde etkisini gösterecek gibi. Ve maalesef, azınlıklar konusunda yapılması gereken açılımlar da, bu gergin atmosferin tesiri altında kalabilir…
0 yorum:
Yorum Gönder