Bir konsolosluk hikâyesi

AZINLIKÇA
Sayı: 52
Kasım 2009

Evren Dede

Bir konsolosluk hikâyesi

1934 yılında Enis Akaygen Türkiye’nin Atina Büyükelçisidir. Ancak Enis Beyin de, her diplomatın başına geldiği gibi, Atina’daki elçilik vazifesi sona ermek üzeredir.

Yurtdışı görevi, diplomatlar için hem güzel hem de meşakkatli bir iş son tahlilde. Başka ülkeleri görmek, başka milletlerin âdetlerini, politikasını, yaşam tarzını incelemek açısından zevkli tabiî. Fakat gelgelelim aile hayatı açısından zor olmalı. Hele bir de çocuk varsa veya eşini mesleği gereği kendi ülkende bırakmak zorunda kaldıysan, yurtdışı görevi zor olmalı.

İşte Atina’daki Türk Büyükelçi için de tayin sırası gelmiştir. Enis Akaygen artık Atina’daki yurtdışı hizmet süresinin dolmasıyla birlikte, hiç değilse bir iki yıllığına bile olsa, Türkiye’ye, merkeze dönmeyi istemektedir. Fakat tayin süreci Türk Büyükelçinin beklediği gibi normal prosedür sürecinde işlemez…

Enis Akaygen, Atina’daki elçilik vazifesinin bitmesine çok kısa bir zaman kala, 21 Haziran 1934 tarihinde, Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın Atina Büyükelçiliği’ne çektiği yıldırım telgrafı okumaktadır. Doğrusu hem şaşırmış, hem de heyecanlanmıştır Akaygen. Telgrafta Türkiye Dışişleri Bakanı Atina’daki Büyükelçisini en geç beş gün sonra, yani 26 Haziran günü, İstanbul’da olmasını istemekte ve ayın 27’sinde de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü, İran Şehinşahı Rıza Pehlevi’yi ve kendisini İstanbul’da karşılayacak resmi heyet arasında bulunmasını talep etmektedir.

Konunun detayına girmeyen telgraftan pek bir şey anlamamıştır Akaygen. Acilen İstanbul’a çağrıldığı telgrafta çok açıktır. Fakat Türk Dışişleri Bakanı gönderdiği yıldırım telgrafta Enis Akaygen’in uzun bir yolculuğa çıkabileceğini ve bu olası uzun yolculuk için hazırlık yapması talimatını da vermektedir. Akaygen, “yoksa tekrar Moskova’ya mı tayin ediliyorum?” diye düşünürken bir yandan da gelen telgrafa cevap yazmaktadır: “…Elçilik işlerini Başkâtip Rıfkı Beye tevdi ederek yarın İstanbul’a hareket edeceğim maruzdur efendim…”

Türk Büyükelçi eşyalarını toplar ve derhal İstanbul’a doğru yola koyulur. Fakat İran Şahının Dolmabahçe Sarayında Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından kabul edileceği saatte orada bulunması talimatı karşısında kafası allak bullaktır. Atina’da görevli bir elçinin İran Şahının kabul töreninde ne sıfatı olacaktır acaba? Akaygen yol boyunca bunu düşünür durur.

Atina Büyükelçisi 27 Haziran günü, Dolmabahçe Sarayı’nda, Türkiye Cumhurbaşkanı ve İran Şahı ile birliktedir. Mustafa Kemal Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin yanında iki ülkenin Dışişleri Bakanları, Tahran’daki Türk Büyükelçisi ve Ankara’daki İran Büyükelçisi ve bir de Türkiye’nin Atina Büyükelçisi bulunmaktadır. Akaygen’i Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Hüsrev Gerede de orada görünce şaşırmıştır tabiî. Sonunda Akaygen’in neden orada bulunduğu sorusunun cevabı o akşam öğrenilir.

Şah Pehlevi Tahran’daki Türk Büyükelçisinden memnun değildir ve Türkiye ziyareti esnasında Atatürk’ten Büyükelçinin değiştirilmesini istemiştir. İran Şahının bu isteği karşısında da Atatürk derhal karar vermiş ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı çağırarak, “Enis Beyi derhal Atina’dan çağırın; Tahran’a tayin olacak” demiştir. İşte Atatürk’ün bu emrinden sonra Dışişleri Bakanı tarafından Atina Büyükelçisi Enis Akaygen’e yıldırım telgrafı çekilmiş ve derhal İstanbul’a gelmesi istenmiştir.

27 Haziran sabahı Enis Akaygen İran Şahına takdim edilir. Şah Pehlevi, Akaygen ile tanışır ve Türkiye’nin yeni Tahran Büyükelçisini Dolmabahçe Sarayında onaylar. Enis Akaygen daha dün Atina Büyükelçisi iken artık Tahran Büyükelçisi olmuştur. İran Şahı trenle memleketine dönerken Türkiye’nin yeni Tahran Büyükelçisini de trene alır. Anlaşılan Türk Dışişleri Bakanı gönderdiği telgrafta Akaygen’in uzun bir yolculuğa çıkabileceğini ve bu olası uzun yolculuk için hazırlık yapmasını boşuna salık vermemiştir. Yolculuk gerçekten uzun sürer, 1934’ten 1939’a kadar… Ve Atina’da geçirdiği beş yıllık elçilik görevinin ardından merkeze dönmek yerine Tahran’a gönderilen Enis Akaygen’i İran’da çok ilginç bir görev beklemektedir.

O yıllarda Yunanistan’ın İran’da diplomatik temsilciliği bulunmamaktadır. Yunan Dışişleri İran’daki işlerini Tahran’daki Büyük Britanya Büyükelçiliği üzerinden yapmaktadır. Dolayısıyla İran’da yaşayan Helenlerle, kiliselerle, Yunan vatandaşlarının problemleriyle ve vize almak isteyen İranlılarla hep Büyük Britanya Büyükelçiliği ilgilenmektedir. Fakat Yunanistan istediği verimi Britanya Büyükelçiliğinden bir türlü alamamaktadır ve son tahlilde hizmetten memnun değildir. Atina Büyükelçisi Enis Akaygen bir anda Tahran’a tayin edilince Yunan Dışişleri de Büyük Britanya yerine bu işi Türkiye’ye teklif etmeye karar verir. Üstelik Yunanistan Akaygen’in Atina Büyükelçiliği sırasında kendisinden fazlasıyla memnun kalmıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı Dimitrios Maksimos’tur. Yunan Dışişleri Türkiye’nin hem Atina Büyükelçiliğine, hem de Ankara’daki Büyükelçi Konstantinos Sakellaropoulos vasıtasıyla Türk Dışişlerine başvurarak İran’daki Yunan menfaatlerinin Türkiye’nin İran Büyükelçiliği ve bu ülkedeki diğer konsoloslukları vasıtasıyla takibini resmen talep eder.

Enis Akaygen ile Şah Pehlevi’yi taşıyan tren Tahran’a 11 Temmuz’da varır. Türkiye 29 Ağustos’ta da Yunanistan’a resmî “olur” cevabını verir. Bundan böyle İran’daki Türk misyonu Yunanistan’ın da menfaatlerini takip edecektir. Anlayacağınız İran’da yaşayan Yunan vatandaşlarının her sorunu ile ilgilenmek, çözüm bulmak ve onlara hizmet etmek artık Türk konsolosluklarının birincil görevleri arasındadır.

Yunanistan’ın diplomatik misyonu olmadığı üçüncü bir ülkede, İran’da, Türkiye’nin konsoloslukları resmi olarak Yunanistan’ı temsil etmektedir. İran’daki Yunan vatandaşlarının çok çeşitli konuları Türk konsolosluklarına intikal eder. Mesela Ahvaz’da trafik kazasında ölen bir Yunanlının tüm cenaze işleri ve cenazenin Atina’ya gönderilmesinden tutun, Yunan vatandaşlarının rutin pasaportlarını uzatma başvurularına; çalışan ve ikamet tezkeresi sorunu olanlardan tutun, İran’da orada iş yapmak isteyen Yunanlı işadamlarının sorunlarına kadar hepsiyle Türk konsoloslukları ilgilenir.

İran’daki Yunanlıların Türk konsolosluklarındaki iş yoğunluğu yıllar geçtikçe artar. Hatta 1937’de Yunan vatandaşlarının takibi için Türk konsolosluklarında tamamen ayrı bir bütçe, gelir-gider hesabı, açılır. Bu yeniliği 31 Mart 1937’de Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Ruşen Eşref Ünaydın Yunan Dışişleri’ne bildirir. Uygulamada her üç ayda bir bu bütçedeki gelir fazlalığı İran Merkez Bankası vasıtası ile Yunanistan’ın Lübnan’daki Beyrut Büyükelçiliği hesabına aktarılır. Türkiye’nin İran’daki konsoloslukları hem Yunan vatandaşlarına hizmet eder, hem de bu işten kazanılan gelir fazlalığını da Yunanistan’a öder.

Enis Akaygen için Tahran’daki seneler çabuk geçer. 1939’da tekrar Atina’ya, tekrar Atina Büyükelçisi olarak tayin edilir. Aylardan Ağustos’tur. Enis Akaygen’in Tahran’daki son günleridir artık. Bir gün Tahran’daki Türk Büyükelçiliği’ne bir mektup gelir. İran’daki Yunanlılar Enis Akaygen’e bir veda ve teşekkür mektubu yazmışlardır. Üç sayfalık mektubun ilk sayfası metin, diğer iki sayfası ise altmış küsur Yunanlının imzasını taşımaktadır. Enis Akaygen mektubu okuduğunda çok duygulanır… Akaygen için hayatında aldığı iki ödül çok önemlidir. Bunlardan biri Türk İstiklal Madalyası, diğeri ise Atina’dayken kendisine verilen Yunan Devlet Liyakat Nişanıdır. Türk Büyükelçi eşine döner ve İstiklal Madalyası ile Yunan Devlet Liyakat Nişanı’ndan sora en çok sevindiği üçüncü ödülün bu mektup olduğunu söyler! Büyük diplomattır Akaygen, ama aynı zamanda büyük insandır da!

Bu gerçek bir hikâyedir. Tahran’daki Türk Büyükelçiliği, 1934-1939 yılları arasında, toplam beş yıl, İran’daki Yunan vatandaşlarının ve elbette bu çerçevede Yunanistan’ın menfaatlerini takip etmiştir. İki defa Atina Büyükelçiliği yapan Enis Akaygen ise Averof gemisinde 1945 yılında kendisi onuruna verilen yemekte hem kral vekili, hem Yunanistan Başpiskoposu, hem de Atina Mitropoliti olan Damaskinos tarafından düzenlenen bir törenle Yunan Devlet Nişanı ile ödüllendirilmiştir.

*
Son günlerde “Gümülcine’deki Türk Başkonsolosluğu’nun Kapatılması İçin Girişim” adlı örgüt, bahsekonu diplomatik misyonun kapatılması yönünde eylemlerini arttırırken yukarıdaki bilgileri kar suyu misali kulağınıza damlatma gereği hissettim. Bilgi ufku genişletirmiş derler; Batı Trakya’da ufkumuz genişlesin diye…

Kaynak: Bu makalede yer alan tüm bilgiler Enis Tulça’nın “Atatürk, Venizelos ve Bir Diplomat: Enis Bey (Simurg Yayıncılık, İstanbul, 2003)” adlı kitabından alınmıştır.

0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger