azınlıkça
Anna Frangudaki’nin “Müslüman Çocuklarının Eğitimini Destekleme Programı” (KESPEM) Azınlıkça için yeni bir konu değil. Kasım 2004 sayısında Frangudaki ile programı hakkında bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Yayın Danışmanımız İbram Onsunoğlu da aynı sayımızda, “Frangudaki’yi Azınlıkçı Bir Muhafazakar Gibi Yanıtlarken” başlıklı makalesi ile Frangudaki’nin açıklamalarını yorumlamıştı. Ben de Ocak 2005 sayımızda Frangudaki programı ile ilgili olarak, “ ‘Koyun Postuna Bürünen Kurt’u Destekliyorum” diye bir makale yazmıştım.
Aradan 5 ay gibi bir zaman geçti. Bu geçen zaman içerisinde, Frangudaki ve ekibinin başlattığı AB destekli programın Azınlığa ne kadar fayda sağladığının tespit edilebilmesi için devlet tarafından özel bir şirket görevlendirildi. Bağımsız çalışan araştırma şirketi, Frangudaki Programı olarak tanıdığımız bu programın Azınlığa katkılarını veya katkısızlığını belirleyebilmek için Batı Trakya’da ciddi incelemelerde bulundu. İncelemeler sonucunda araştırma şirketi, programın öğrenciler düzeyinde başarılı olduğunu, aileler düzeyinde ise olumlu karşılandığını belirledi. Şirketin hazırladığı rapor doğrultusunda da Eğitim Bakanlığı, AB destekli programın devam etmesi yönünde karar verdi. Doğal olarak ta, Eğitim Bakanlığının bu kararı sonrasında Frangudaki Programı yeniden gündemimize girmeye başladı.
Azınlık içinde her konuda koro halinde tek ses, tek yürek olmamız gerekir mi? Bahsettiğimiz konu azınlık eğitiminin en önemli sorunlarımızdan biri olduğu gerçeği ise, burada koro halinde hareket ettiğimizi ve azınlık eğitiminin mevcut durumunu asla beğenmediğimizi belirtmek lâzım. Azınlık içerisinde her kesimin ortak yargısı, ortak görüşüdür bu. Fakat azınlık eğitiminin içler acısı durumunun iyileştirilmesi, çağdaş normlara uygun bir yapıya dönüştürülmesi noktasına geldiğimizde, azınlık içerisinde ortak bir kanaat, ortak bir çözüm yolunun varlığından söz edilebilmesi mümkün değil. Bir anlamda bu çok doğal. Azınlık eğitimi hakkında azınlık kendi içinde tartışmadığı için zaten elimizde sunabileceğimiz yeni bir proje de yok.
İşin gerçeğini belirtmek gerekirse, Frangudaki ve ekibinin Mayıs 1997 tarihinden bu yana 8 senedir yürüttüğü program sadece azınlık çocukları üzerinde değil, azınlık bireylerinin tamamında enteresan bir işlev gördü. İlk dönemlerde programa devletin örtülü ödeneğiyle tezgahlanmış asimile programı zannıyla duyulan olumsuz tepki ve sert tavır, zamanla daha yumuşak, önyargı düzeyi asgariye indirilmiş bir bakışa dönüştü. Ayrıca Yunan üniversitelerinde azınlık gençlerine tanınan özel kontenjanın etkisiyle birlikte, azınlık ailelerinin KESPEM’e olan ilgisi de arttı.
İşin özü çok basitti. Programın amacı, ilkokuldan tamamen bilgisiz olarak çıkan ve pek çoğu ortaokulu bitiremeyen azınlık çocuklarının Yunanca fakirliğini, fakirlik ne demek, resmen Yunanca kıtlığını ortadan kaldırabilmek, topluma uyumlu katılımlarını sağlamaktı. Üniversitede özel kontenjanla okuyabilme hakkını elde eden, Çoğunlukla daha fazla yüz göz olan Azınlık ta, doğal olarak Yunanca öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu fark etti.
Burada ek bir ayrıntıya gireceğim. Eskiden, iyi Yunanca bilmeyen bir bireyin hayatı çok fazla etkilenmiyordu. Denilebilir ki askerde çat pat Yunanca öğrenmiş birkaç azınlık ferdinin köydeki varlığı, çoğunlukla genelde resmi dairelerde karşılaşan azınlık bireylerinin gerekli iletişimi sağlayabilmesi için yeterli düzeydeydi. Üstelik Azınlık bu konuda inanılmaz bir başarı göstererek çoğunluk bireyini Türkçe konuşmaya veya anlamaya zorluyor ve başarılı da oluyordu. Ayrıca İstanbul kökenli devlet görevlilerinin Türkçe bilmeleri de Yunanca öğrenme ihtiyacını gereksiz kılan bir başka faktördü.
Buna çok şaşmamak gerekir. Almanya’daki Türklerin dil öğrenmeme ısrarı karşısında da Alman devleti çareyi Türkçe kullanmakta bulmamış mıdır? Devlet vatandaşıyla iletişime geçmek zorundadır ve Almanya çareyi Türkçe kullanmakta bulmuştur. Almanya’da doğan genç Türk neslinin Almanca bilmesi sayesinde bu sorun orta vadeli bir çözüme kavuşmuş olacak.
Ne yazık ki Yunan devleti, bu konuda uzun bir dönem Almanya gibi orta vadeli çözüm arayışları için uğraş vermemiştir. Amacı yurttaşlarıyla iletişim kurmak olmayan devletin, Azınlığı kaçırtma amacı ile yürütülen katı tutumu neticesinde de azınlık öğrencileri, uzun bir dönem yalnızca üniversite eğitimi veya ortaeğitim için değil, ilkokul için bile Türkiye’yi yeğlemişlerdir. Ancak aradan geçen yıllar içerisinde Azınlık, Avrupa Birliğinin dikkatini gerçekte bilinçsizce bile olsa üzerine çekmeyi başarmış, AB’nin katkısı sayesinde Yunanistan azınlık siyasetinde hayatî adımlar atmıştır. Azınlığı kaçırtma politikasına son verilmiştir. 1997 yılından itibaren ise ilkokuldan tamamen bilgisiz olarak çıkan ve pek çoğu ortaokulu bitiremeyen azınlık insanının Yunanca fakirliğinin ortadan kaldırabilmesi, topluma uyumlu katılımlarının sağlanabilmesi amacıyla Frangudaki programı başlatılmıştır.
Frangudaki programı, 2 dönem üzerinden 8 yıldır azınlık çocuklarına Yunanca öğretiyor. Şöyle 8 yılı taradığımızda Frangudaki programına karşı azınlık basınında çıkan yorumları, eleştirileri incelediğimizde inanılması güç bir gerçek ortaya çıkıyor. O da programın içeriği veya eksikliklerinden çok, anlamsız eleştirilerle gündemimizi işgal ettiğimiz. Meselâ bunlardan birisi programı Türkçe eğitimi ile ilişkilendirmemizdir. Oysa bu ilişkilendirme tamamen yanlış. Sunulan önerinin Frangudaki programı ile uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Eğer Türkçe eğitimi ile ilgili sıkıntılar var ise ki aşikârdır, bu Frangudaki programına karşı tepki koymak veya programın sorumluluk alanında olmayan Türkçe eğitimi ile ilişkilendirmek şeklinde olmamalıdır. Bunun yerine yapılması gereken, akıp giden 8 sene içerisinde “Azınlık Çocuklarının Anadilini Destekleme Programı” gibi bir programı, AB’nin yetkili mercilerine sunmak ve buna gerekli fonu bulmak olmalıydı, olmalıdır. Frangudaki programını örnek alarak anadil eğitiminde tazelemeliyiz kendimizi.
*
Frangudaki programı, Azınlık çocuklarının Yunanca öğrenebilmesi için çok önemli bir olanak. Önümüzdeki yeni dönemde programın Fragudaki ve ekibinin mi sorumluluğunda mı olacağı belli değil. Bildiğimiz sadece Eğitim Bakanlığının ihaleye çıktığı. İhaleye kimlerin katıldığını bilmiyoruz. Fakat Frangudaki’nin mevcut hükümetin ideolojik görüşleriyle örtüşmediği bilinen bir gerçek. Burada akılcı önyargıyla yaklaşmakta ve kendi düşüncelerimi söylemekte herhangi bir beis görmüyorum. Umarım “Müslüman Çocuklarının Eğitimini Destekleme Programı”, Frangudaki ekibi dışında bir başka ekiple yeniden başlangıç ve taklit merhalesine sürüklenmez. İnsan zekâsı çağlardan beri hakikata iki yoldan gitmiş: akıl ve sezgi. Her iki yoldan gidince de ben bu hakikata varıyorum.
Azınlıkça
Sayı:12
Aradan 5 ay gibi bir zaman geçti. Bu geçen zaman içerisinde, Frangudaki ve ekibinin başlattığı AB destekli programın Azınlığa ne kadar fayda sağladığının tespit edilebilmesi için devlet tarafından özel bir şirket görevlendirildi. Bağımsız çalışan araştırma şirketi, Frangudaki Programı olarak tanıdığımız bu programın Azınlığa katkılarını veya katkısızlığını belirleyebilmek için Batı Trakya’da ciddi incelemelerde bulundu. İncelemeler sonucunda araştırma şirketi, programın öğrenciler düzeyinde başarılı olduğunu, aileler düzeyinde ise olumlu karşılandığını belirledi. Şirketin hazırladığı rapor doğrultusunda da Eğitim Bakanlığı, AB destekli programın devam etmesi yönünde karar verdi. Doğal olarak ta, Eğitim Bakanlığının bu kararı sonrasında Frangudaki Programı yeniden gündemimize girmeye başladı.
Azınlık içinde her konuda koro halinde tek ses, tek yürek olmamız gerekir mi? Bahsettiğimiz konu azınlık eğitiminin en önemli sorunlarımızdan biri olduğu gerçeği ise, burada koro halinde hareket ettiğimizi ve azınlık eğitiminin mevcut durumunu asla beğenmediğimizi belirtmek lâzım. Azınlık içerisinde her kesimin ortak yargısı, ortak görüşüdür bu. Fakat azınlık eğitiminin içler acısı durumunun iyileştirilmesi, çağdaş normlara uygun bir yapıya dönüştürülmesi noktasına geldiğimizde, azınlık içerisinde ortak bir kanaat, ortak bir çözüm yolunun varlığından söz edilebilmesi mümkün değil. Bir anlamda bu çok doğal. Azınlık eğitimi hakkında azınlık kendi içinde tartışmadığı için zaten elimizde sunabileceğimiz yeni bir proje de yok.
İşin gerçeğini belirtmek gerekirse, Frangudaki ve ekibinin Mayıs 1997 tarihinden bu yana 8 senedir yürüttüğü program sadece azınlık çocukları üzerinde değil, azınlık bireylerinin tamamında enteresan bir işlev gördü. İlk dönemlerde programa devletin örtülü ödeneğiyle tezgahlanmış asimile programı zannıyla duyulan olumsuz tepki ve sert tavır, zamanla daha yumuşak, önyargı düzeyi asgariye indirilmiş bir bakışa dönüştü. Ayrıca Yunan üniversitelerinde azınlık gençlerine tanınan özel kontenjanın etkisiyle birlikte, azınlık ailelerinin KESPEM’e olan ilgisi de arttı.
İşin özü çok basitti. Programın amacı, ilkokuldan tamamen bilgisiz olarak çıkan ve pek çoğu ortaokulu bitiremeyen azınlık çocuklarının Yunanca fakirliğini, fakirlik ne demek, resmen Yunanca kıtlığını ortadan kaldırabilmek, topluma uyumlu katılımlarını sağlamaktı. Üniversitede özel kontenjanla okuyabilme hakkını elde eden, Çoğunlukla daha fazla yüz göz olan Azınlık ta, doğal olarak Yunanca öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu fark etti.
Burada ek bir ayrıntıya gireceğim. Eskiden, iyi Yunanca bilmeyen bir bireyin hayatı çok fazla etkilenmiyordu. Denilebilir ki askerde çat pat Yunanca öğrenmiş birkaç azınlık ferdinin köydeki varlığı, çoğunlukla genelde resmi dairelerde karşılaşan azınlık bireylerinin gerekli iletişimi sağlayabilmesi için yeterli düzeydeydi. Üstelik Azınlık bu konuda inanılmaz bir başarı göstererek çoğunluk bireyini Türkçe konuşmaya veya anlamaya zorluyor ve başarılı da oluyordu. Ayrıca İstanbul kökenli devlet görevlilerinin Türkçe bilmeleri de Yunanca öğrenme ihtiyacını gereksiz kılan bir başka faktördü.
Buna çok şaşmamak gerekir. Almanya’daki Türklerin dil öğrenmeme ısrarı karşısında da Alman devleti çareyi Türkçe kullanmakta bulmamış mıdır? Devlet vatandaşıyla iletişime geçmek zorundadır ve Almanya çareyi Türkçe kullanmakta bulmuştur. Almanya’da doğan genç Türk neslinin Almanca bilmesi sayesinde bu sorun orta vadeli bir çözüme kavuşmuş olacak.
Ne yazık ki Yunan devleti, bu konuda uzun bir dönem Almanya gibi orta vadeli çözüm arayışları için uğraş vermemiştir. Amacı yurttaşlarıyla iletişim kurmak olmayan devletin, Azınlığı kaçırtma amacı ile yürütülen katı tutumu neticesinde de azınlık öğrencileri, uzun bir dönem yalnızca üniversite eğitimi veya ortaeğitim için değil, ilkokul için bile Türkiye’yi yeğlemişlerdir. Ancak aradan geçen yıllar içerisinde Azınlık, Avrupa Birliğinin dikkatini gerçekte bilinçsizce bile olsa üzerine çekmeyi başarmış, AB’nin katkısı sayesinde Yunanistan azınlık siyasetinde hayatî adımlar atmıştır. Azınlığı kaçırtma politikasına son verilmiştir. 1997 yılından itibaren ise ilkokuldan tamamen bilgisiz olarak çıkan ve pek çoğu ortaokulu bitiremeyen azınlık insanının Yunanca fakirliğinin ortadan kaldırabilmesi, topluma uyumlu katılımlarının sağlanabilmesi amacıyla Frangudaki programı başlatılmıştır.
Frangudaki programı, 2 dönem üzerinden 8 yıldır azınlık çocuklarına Yunanca öğretiyor. Şöyle 8 yılı taradığımızda Frangudaki programına karşı azınlık basınında çıkan yorumları, eleştirileri incelediğimizde inanılması güç bir gerçek ortaya çıkıyor. O da programın içeriği veya eksikliklerinden çok, anlamsız eleştirilerle gündemimizi işgal ettiğimiz. Meselâ bunlardan birisi programı Türkçe eğitimi ile ilişkilendirmemizdir. Oysa bu ilişkilendirme tamamen yanlış. Sunulan önerinin Frangudaki programı ile uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Eğer Türkçe eğitimi ile ilgili sıkıntılar var ise ki aşikârdır, bu Frangudaki programına karşı tepki koymak veya programın sorumluluk alanında olmayan Türkçe eğitimi ile ilişkilendirmek şeklinde olmamalıdır. Bunun yerine yapılması gereken, akıp giden 8 sene içerisinde “Azınlık Çocuklarının Anadilini Destekleme Programı” gibi bir programı, AB’nin yetkili mercilerine sunmak ve buna gerekli fonu bulmak olmalıydı, olmalıdır. Frangudaki programını örnek alarak anadil eğitiminde tazelemeliyiz kendimizi.
*
Frangudaki programı, Azınlık çocuklarının Yunanca öğrenebilmesi için çok önemli bir olanak. Önümüzdeki yeni dönemde programın Fragudaki ve ekibinin mi sorumluluğunda mı olacağı belli değil. Bildiğimiz sadece Eğitim Bakanlığının ihaleye çıktığı. İhaleye kimlerin katıldığını bilmiyoruz. Fakat Frangudaki’nin mevcut hükümetin ideolojik görüşleriyle örtüşmediği bilinen bir gerçek. Burada akılcı önyargıyla yaklaşmakta ve kendi düşüncelerimi söylemekte herhangi bir beis görmüyorum. Umarım “Müslüman Çocuklarının Eğitimini Destekleme Programı”, Frangudaki ekibi dışında bir başka ekiple yeniden başlangıç ve taklit merhalesine sürüklenmez. İnsan zekâsı çağlardan beri hakikata iki yoldan gitmiş: akıl ve sezgi. Her iki yoldan gidince de ben bu hakikata varıyorum.
Azınlıkça
Sayı:12
0 yorum:
Yorum Gönder