azınlıkça
Diyalog gazetesinin 156. sayısında Aydın Ömeroğlu ile yaptığı söyleşide Danışma Kurulu üyesi İlhan Ahmet şöyle diyor: “Her şeyden önce Danışma Kurulu, demokratik ve tüzel bir kişiliği olan bir yapıdan yoksun. Demokrasi anlayışım gereği böyle bir yapının başkanlığını üstlenmem kendimle çelişmem olurdu ki, bunu kabul etmem mümkün değil.”
***
Hangimiz geçmişte yaptıklarıyla gün gelip yüzleşmek zorunda kalmadı? Hangimiz bir anlık galeyana kapılıp, gönül, bardak, pencere kırmadı ki? Kırdık ta ne oldu? Sonra gün geldi, geçmişin bedelini bir şekilde ödedik.
Oysa unutmamamız lâzımdı, hiç kimsenin kucağında taşıdığı olaylardan, hadiselerden kurtulamadığını. Bir dönem söner gibi olsa da geçmişin, zamanı gelince tekrar alevleniverdiğini, alevlenivereceğini…
*
Âraf: ne cennet, ne cehennem, tam ortası. Yani: orta malı!
Ama gel gör ki İlhan ârafta durmayı, denge tutma, dengede yürüme, ortayı bulma sanıyor. Kucağında taşıdığı hadiseleri unutuyor, herkesin kendisi hakkında ortak bir konsensüs, bir mutabakat sağladığını veya sağlayacağını düşünüyor.
Azınlık basının kendisine karşı sürdürdüğü sessizliği de bu konsensüse bağlıyor İlhan. Oysa bu sessizlik, kuzuların sessizliği filmindeki türden…
*
Kucağındaki olayların hemen hemen hepsi dilinden dolayı İlhan’ın. Bu eleştiriyi daha önce de birçok kez duymuş olmalı. Ama İlhan, “Bir siyasetçinin ‘ilk vasfı’ yalan söylemekse bile yalan söylemiyorum ben, heyecanlarımla konuşuyorum!” diye yoruma kaçıyor. Yine de bilmesi lâzım. İlhan’ın en büyük sorunu diliyle.
*
İlhan’a göre, bir senelik milletvekilliği sırasında dili yüzünden devamlı “küçük tepkilerle” karşılaştı. Fakat kaderin İlhan’a bir cilvesi olsa gerek! bütün bu tepkileri “zararsız şekilde” geçiştirdi. Oysa geçiştirdiği bir şey yok ve maalesef İlhan bunun farkında da değil. Çünkü kucağında taşıdığı hangi olaya baksak, İlhan’a göre başkaları suçlu!
Ordu söyleminden Bursa Panayırına, olmayan soru önergesini sunduğunu iddia ettiği basın açıklamasından 25 Mart beyanatına, kayıkçı kavgasına soktuğu tütün meselesinden Danışma Kurulu ile ilgili söyleşisine kadar ne varsa, hepsinin suçlusu bir başkası; İlhan değil!
Biz mi? Ya yanlış yazıyor, ya yanlış yorumluyor, ya yanlış okuyor, ya da yanlış duyuyoruz İlhan’ın söylediklerini!
Oysa İlhan zoru göğüslemek için çıkmadı mı meydana?
Azınlık milletvekili olmak çok mu zor?
Gerçekte “icazetlilerden değilim ben!” diyorsanız zor olmalı, ârafta kalınca değil!
Azınlığın tek milletvekili olmak çok mu zor?
Eğer “diğerlerinden bir gömlek üstünüm, farklıyım ben!” diyorsanız zor olmalı, ârafta durunca değil!
Yoksa ne tecrübesizlik, ne gençlik, ne rakipler, ne muhalefet, ne maviboncuklular, ne statüko, ne de azınlığın bir yığın sorunu zor olmamalı, zor gelmemeli İlhan’a.
Ama dil belasını soruyorsanız, işte o zor. İlk başta dil belasından korunabilmek için kendinize mukayyet olmanız lâzım, dirayetli olmanız lâzım, sabırlı olmanız lâzım, heyecanlarınızla konuşmamanız lâzım, dar canlı olmamanız lâzım, uzun soluklu düşünebilmeniz lâzım, ârafta durmamanız lâzım. Velhasıl say da say.
Deyimlerimiz bile, dilin neme nem bir bela olduğunu anlamamıza kâfi gelir de artar bile. Dilden dile konuşmak, dil ebesi, dile düşmek, dile kolay, dile vermek, dili açılmak, dili bir karış dışa çıkmak, dili damağı kurumak (çok konuşmaktan), dili dolaşmak, dili dönmemek, dili ensesinden çekilsin, diline yörük, diline dolamak, dilini eşek arısı soksun, dilini yutmak, dilinin ucunda olmak, dili uzun, diliyle belaya uğramak, diliyle sokmak, diliyle yakalanmak, dili zifir, dillerde dolaşmak, dil uzatmak, dil yarası, dil otu yemiş, dilli düdük. Artık gerisi sizin bileceğiniz iş! Seç, beğen, al!
Peki dil belasının ârafla ne alakası var diyorsanız acele etmeyin, daha o fasla başlamadım!
“Dil” ile yapılan hatalı beyanlar, sadece tik gibi istem dışı yapılan hareketlerden oluşmaz. Aklınızda başka şeyler varken söylediğiniz hatanın, zaten çoğu kez farkına varırsınız. Siz varmasanız bile, dinleyici hata yaptığınızı fark eder ve anlatmak istediğiniz anlamı, hatalı sözlerinizle bile anlar. Sadede gelirsek, dil ile yapılan hataların esas önemli kaynağı: heyecan!
Burada şu teşhisi yapmak ta mümkün. İlhan çok heyecanlı birisi. Bu doğru mu sizce? Sanki biraz eksik oldu bu tanım İlhan için. Mesela korkan da heyecanlanır. Bizim aradığımız başka bir şey olmalı. İlhan’ın dili ile yaptığı gafları anlamlandırabilmek için daha oturaklı, daha tumturaklı bir kelime bulmalıyız.
Sinirli? İlhan sinirli birisi ve hiddetlendiği an ağzına geleni söylüyor. Doğru mu sizce? Sanki bu tanım da eksik oldu değil mi? İlhan, hem sinirli hem de heyecanlı birisi olabilir, hatta kendisine yapılan eleştirilere karşı gösterdiği tahammülsüzlük de bunun bir başka kanıtı sayılabilir. Fakat bu da İlhan’a haksızlık olur. Çünkü İlhan, bütün bu “gafları”, denge tutma, dengede yürüme, ortayı bulma, kaleyi içeriden fethetme adına bilinçli yapıyor. Her kesime gülücük dağıtan birbirine zıt söylemleriyle, herkesin kendisi hakkında ortak bir konsensüs, bir mutabakat sağladığını düşünüyor.
Gel gör ki, konsensüs sağlayamadığı gibi, tam tersine her kesimde hızla güven kaybediyor, inandırıcılığını yitiriyor İlhan. İşte burada yardımımıza yetişiyor âraf kelimesi.
Âraf olmalı İlhan için aradığımız kelime. Kimseye bir türlü yaranamayan, herkesten tavsiye üstüne tavsiye dinleyen milletvekilimizin, bütün vasıfları âraf olmanın gerektirdiği zaruretten ibaret! Heyecan, sinir, hırs, kararsızlık, gel-git diye saymaya başlasak, bir türlü asıl teşhisi koyamazdık ki! Fakat iktisaden geri kalmış, eğitim alanında iki büklüm oturan, demokrasiyi öğrenememiş bir azınlık olarak büyük ideallerimiz var. İlhan zoru göğüslemek için talip oldu bu koltuğa, ârafta olmak için değil.
*
Özetlersek:
Dava adamı olmalı İlhan! İnsanlar onu değil, o peşinden insanları sürükleyebilmeli!
Değerleri olmalı İlhan’ın! İnsanlar “yarın farklı şey söyler mi bu şimdi?” demeden değerlerini savunabilmeli.
İnanmalıyız İlhan’a, çekim alanına kapılabilmeliyiz. Böceklerin kurtuluş ümidiyle koştukları yakıcı ampul değil, hepimizi gelecek adına ısıtan ümit meşalesi olmalı İlhan.
Yoksa her söylediğine bir kulp takıp duracaksa, bugün karaya yarın beyaz, yarın beyaza öbür gün kara diyecekse, ârafta kalmaktan öteye geçemez.
Belki de hatırlatmak için sarsmak lâzım İlhan’ı: Âraftaki Azınlık, kendisine kutup olacak lider arıyor, ârafta duracak milletvekili değil!
Azınlıkça
Sayı 10
***
Hangimiz geçmişte yaptıklarıyla gün gelip yüzleşmek zorunda kalmadı? Hangimiz bir anlık galeyana kapılıp, gönül, bardak, pencere kırmadı ki? Kırdık ta ne oldu? Sonra gün geldi, geçmişin bedelini bir şekilde ödedik.
Oysa unutmamamız lâzımdı, hiç kimsenin kucağında taşıdığı olaylardan, hadiselerden kurtulamadığını. Bir dönem söner gibi olsa da geçmişin, zamanı gelince tekrar alevleniverdiğini, alevlenivereceğini…
*
Âraf: ne cennet, ne cehennem, tam ortası. Yani: orta malı!
Ama gel gör ki İlhan ârafta durmayı, denge tutma, dengede yürüme, ortayı bulma sanıyor. Kucağında taşıdığı hadiseleri unutuyor, herkesin kendisi hakkında ortak bir konsensüs, bir mutabakat sağladığını veya sağlayacağını düşünüyor.
Azınlık basının kendisine karşı sürdürdüğü sessizliği de bu konsensüse bağlıyor İlhan. Oysa bu sessizlik, kuzuların sessizliği filmindeki türden…
*
Kucağındaki olayların hemen hemen hepsi dilinden dolayı İlhan’ın. Bu eleştiriyi daha önce de birçok kez duymuş olmalı. Ama İlhan, “Bir siyasetçinin ‘ilk vasfı’ yalan söylemekse bile yalan söylemiyorum ben, heyecanlarımla konuşuyorum!” diye yoruma kaçıyor. Yine de bilmesi lâzım. İlhan’ın en büyük sorunu diliyle.
*
İlhan’a göre, bir senelik milletvekilliği sırasında dili yüzünden devamlı “küçük tepkilerle” karşılaştı. Fakat kaderin İlhan’a bir cilvesi olsa gerek! bütün bu tepkileri “zararsız şekilde” geçiştirdi. Oysa geçiştirdiği bir şey yok ve maalesef İlhan bunun farkında da değil. Çünkü kucağında taşıdığı hangi olaya baksak, İlhan’a göre başkaları suçlu!
Ordu söyleminden Bursa Panayırına, olmayan soru önergesini sunduğunu iddia ettiği basın açıklamasından 25 Mart beyanatına, kayıkçı kavgasına soktuğu tütün meselesinden Danışma Kurulu ile ilgili söyleşisine kadar ne varsa, hepsinin suçlusu bir başkası; İlhan değil!
Biz mi? Ya yanlış yazıyor, ya yanlış yorumluyor, ya yanlış okuyor, ya da yanlış duyuyoruz İlhan’ın söylediklerini!
Oysa İlhan zoru göğüslemek için çıkmadı mı meydana?
Azınlık milletvekili olmak çok mu zor?
Gerçekte “icazetlilerden değilim ben!” diyorsanız zor olmalı, ârafta kalınca değil!
Azınlığın tek milletvekili olmak çok mu zor?
Eğer “diğerlerinden bir gömlek üstünüm, farklıyım ben!” diyorsanız zor olmalı, ârafta durunca değil!
Yoksa ne tecrübesizlik, ne gençlik, ne rakipler, ne muhalefet, ne maviboncuklular, ne statüko, ne de azınlığın bir yığın sorunu zor olmamalı, zor gelmemeli İlhan’a.
Ama dil belasını soruyorsanız, işte o zor. İlk başta dil belasından korunabilmek için kendinize mukayyet olmanız lâzım, dirayetli olmanız lâzım, sabırlı olmanız lâzım, heyecanlarınızla konuşmamanız lâzım, dar canlı olmamanız lâzım, uzun soluklu düşünebilmeniz lâzım, ârafta durmamanız lâzım. Velhasıl say da say.
Deyimlerimiz bile, dilin neme nem bir bela olduğunu anlamamıza kâfi gelir de artar bile. Dilden dile konuşmak, dil ebesi, dile düşmek, dile kolay, dile vermek, dili açılmak, dili bir karış dışa çıkmak, dili damağı kurumak (çok konuşmaktan), dili dolaşmak, dili dönmemek, dili ensesinden çekilsin, diline yörük, diline dolamak, dilini eşek arısı soksun, dilini yutmak, dilinin ucunda olmak, dili uzun, diliyle belaya uğramak, diliyle sokmak, diliyle yakalanmak, dili zifir, dillerde dolaşmak, dil uzatmak, dil yarası, dil otu yemiş, dilli düdük. Artık gerisi sizin bileceğiniz iş! Seç, beğen, al!
Peki dil belasının ârafla ne alakası var diyorsanız acele etmeyin, daha o fasla başlamadım!
“Dil” ile yapılan hatalı beyanlar, sadece tik gibi istem dışı yapılan hareketlerden oluşmaz. Aklınızda başka şeyler varken söylediğiniz hatanın, zaten çoğu kez farkına varırsınız. Siz varmasanız bile, dinleyici hata yaptığınızı fark eder ve anlatmak istediğiniz anlamı, hatalı sözlerinizle bile anlar. Sadede gelirsek, dil ile yapılan hataların esas önemli kaynağı: heyecan!
Burada şu teşhisi yapmak ta mümkün. İlhan çok heyecanlı birisi. Bu doğru mu sizce? Sanki biraz eksik oldu bu tanım İlhan için. Mesela korkan da heyecanlanır. Bizim aradığımız başka bir şey olmalı. İlhan’ın dili ile yaptığı gafları anlamlandırabilmek için daha oturaklı, daha tumturaklı bir kelime bulmalıyız.
Sinirli? İlhan sinirli birisi ve hiddetlendiği an ağzına geleni söylüyor. Doğru mu sizce? Sanki bu tanım da eksik oldu değil mi? İlhan, hem sinirli hem de heyecanlı birisi olabilir, hatta kendisine yapılan eleştirilere karşı gösterdiği tahammülsüzlük de bunun bir başka kanıtı sayılabilir. Fakat bu da İlhan’a haksızlık olur. Çünkü İlhan, bütün bu “gafları”, denge tutma, dengede yürüme, ortayı bulma, kaleyi içeriden fethetme adına bilinçli yapıyor. Her kesime gülücük dağıtan birbirine zıt söylemleriyle, herkesin kendisi hakkında ortak bir konsensüs, bir mutabakat sağladığını düşünüyor.
Gel gör ki, konsensüs sağlayamadığı gibi, tam tersine her kesimde hızla güven kaybediyor, inandırıcılığını yitiriyor İlhan. İşte burada yardımımıza yetişiyor âraf kelimesi.
Âraf olmalı İlhan için aradığımız kelime. Kimseye bir türlü yaranamayan, herkesten tavsiye üstüne tavsiye dinleyen milletvekilimizin, bütün vasıfları âraf olmanın gerektirdiği zaruretten ibaret! Heyecan, sinir, hırs, kararsızlık, gel-git diye saymaya başlasak, bir türlü asıl teşhisi koyamazdık ki! Fakat iktisaden geri kalmış, eğitim alanında iki büklüm oturan, demokrasiyi öğrenememiş bir azınlık olarak büyük ideallerimiz var. İlhan zoru göğüslemek için talip oldu bu koltuğa, ârafta olmak için değil.
*
Özetlersek:
Dava adamı olmalı İlhan! İnsanlar onu değil, o peşinden insanları sürükleyebilmeli!
Değerleri olmalı İlhan’ın! İnsanlar “yarın farklı şey söyler mi bu şimdi?” demeden değerlerini savunabilmeli.
İnanmalıyız İlhan’a, çekim alanına kapılabilmeliyiz. Böceklerin kurtuluş ümidiyle koştukları yakıcı ampul değil, hepimizi gelecek adına ısıtan ümit meşalesi olmalı İlhan.
Yoksa her söylediğine bir kulp takıp duracaksa, bugün karaya yarın beyaz, yarın beyaza öbür gün kara diyecekse, ârafta kalmaktan öteye geçemez.
Belki de hatırlatmak için sarsmak lâzım İlhan’ı: Âraftaki Azınlık, kendisine kutup olacak lider arıyor, ârafta duracak milletvekili değil!
Azınlıkça
Sayı 10
0 yorum:
Yorum Gönder