Sözlük, lügat, kamus ve Öğretmenin Sesi dergisi

Azınlıkça

Makalemin birinci bölümü Türkçe meraklılarına, ikinci bölümü herkesedir.



I



Aslında “deniz, denizin en derin yeri, deryâ, okyanus” anlamında olan kamus, Fîrûzâbâdî’nin (XV. Yüzyıl) büyük Arapça lügatinin ismi olduktan sonra “sözlük” manasında kullanılmaya başlanmış. Kamus-ı Türkî, Kamus-ı Arabî, Kamusu’l-a’lâm derkenki anlamı buradan geliyor “kamus”un. Kamus kelimesi diğerlerine göre daha sûfî.

“Lügat” de kamus gibi Arapça kökenli bir kelime. “Kamus” kelimesine Fîrûzâbâdî’nin eseri derinlik katarken, “lügat” kelimesine de, "Lugat, bir isim ver bana hâlimden /Herkesin bildiği dilden bir isim" diyen şair derinlik katmış. “Lügat” kelimesi diğerlerine göre daha Osmanlı.

“Sözlük” sonradan kullanılır olmuş Türkçe’de. “Lügat”ın karşılığı olan “sözlük” bütün Türk lehçelerinde var. Duru bir kelime “sözlük”; daha safkan.
*

Geçenlerde iki büyük eser yayımlandı Türkiye’de. Birisi Türk Dil Kurumu’nun eseri: Türkçe Sözlük. Diğeri Kubbealtı Vakfı'nın eseri: Misalli Büyük Türkçe Sözlük. İkisi de birbirinden şahane.

Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ü, esasında serinin onuncu versiyonu. Kelime oranı attırılan onuncu versiyon yeni kelimelerle daha da zenginleşmiş, eskisinde olan küçük hatalar düzeltilmiş (meraklıları için bkz. eski ve yeni TDK sözlüklerinde popülizm), harika bir eser ortaya çıkarılmış. Sözlükte yapılan değişikliklerden bir tanesi bizle ilgili: “mahya şenliği”

Türk Dil Kurumu’nun eski sürüm Türkçe Sözlük’ünde mahya şenliği için, “Batı Trakya’da (İskeçe’de) et ve pilâv yemeğinin topluca yenmesi geleneği” denirken, TDK’nın yeni Türkçe Sözlük’ünde “Batı Trakya’da et ve pilâv yemeğinin topluca yenmesi geleneği” denmiş. Yeni sözlük, İskeçelileri ayrıca belirtme gereği görmemiş.

Kubbealtı Vakfı’nın eseri ise üç cilt, toplam 3750 sayfa. Esasında Kubbealtı’nın eserine sözlük yerine lügat demek lâzım. Bu lügat için 1971 yılında işbaşı yapılmış. Koca üç cilt tam tamına 31 yıllık bir azmin eseri. Lügatı, TDK’nın sözlüğünden ayrı kılan özelliği lügatte yer alan kelimelerin kullanım örnekleri için yaklaşık 400 yazarın bine yakın eserinin taranmış olması ve 100 bin örnekli kelimeyle bu lügatın kullanıma hazır hâle getirilmesi, kısaca biraz daha Osmanlı. Kubbealtı Vakfı’nın lügatinde 61 bin kelime var, ama örnek kullanımlarıyla bu 100 bini bulmuş.

Sözlük bizler için can damarı. Doğru, öyle durduk yere okunmaz sözlükler, sadece lâzım olduğu noktada başvururuz onlara. Fakat dilimizin derinliğini görmek istiyorsanız bu iki esere de mutlaka sahip olmanız lâzım. Her ikisi de bir deryâ, hatta benim için bir kamus, benden söylemesi.



II



Öğretmenin Sesi dergisini anlamakta zorlanıyorum. İçerik veya imlâ vs. hataları açısından değil bu sitemim. Neticede dilbilgisi hatalarını düzeltmek, dergi yönetimini uyarmak, içeriğini zenginleştirmek öğretmenlerin işi, benim değil. Esas üzerinde durduğum, anlamakta zorlandığım nokta: Kompozisyon yarışmaları.

Mâlumunuz Öğretmenin Sesi her sene kompozisyon yarışmaları düzenliyor. Ortaokul ve lise talebeleri arasında düzenlenen yarışmalarda derece alanlara kıymetli hediyeler veriyor. -Belki azınlık basını bir araya gelse bile Öğretmenin Sesi dergisinin verdiği hediyeleri alacak parayı toplayamaz ama bu ayrı bir mesele- Bahse konu yarışmalarda derece alanların kompozisyonları devamlı surette Öğretmenin Sesi’nde yayımlanıyor. Bunlardan bir tanesi de 88 sayılı Öğretmenin Sesi’nde yayımlandı. (Ekim, Sayı:88, s.31)

Hayatımın 29 yılını Türkiye’de geçirdim. Anaokulu, ortaokulu, liseyi ve üniversiteyi Türkiye’de okudum. Anadilim de eğitimim de Türkçe. Buna rağmen hâlâ dilimi en ince detaylarıyla bilmek, dilimin zenginliğinden yararlanmak isterim hep. Sözlükler hayatımın olmazsa olmazlarıdır. Hiç unutmam ortaokul 2’nci sınıf öğrencisiyken yaşımıza uygun bir konuda kompozisyon yazmamızı istemişti Türkçe öğretmenimiz. Yazdığım kompozisyondan duygulanan öğretmenim babama benden sitayişle bahsederken nasıl gururlanmıştım. Buna rağmen kelime haznemi çok sonraları geliştirdim ben. Dilde kemâle eriştim mi? Asla, daha emekliyorum dense yeridir. Hâlâ anlamını bilmediğim, bilsem bile cümle içerisinde düzgün şekilde kullanamayacağım kelime o kadar çok ki! Bazen karamsarlığa düştüğüm bile oluyor. Ne yapayım ezberim zayıf. Kendi kendime hayıflanıyorum hâlimden. Fakat yine de ortaokul 2’inci sınıftaki kelime haznemden çok ilerdeyim bugün. Meselâ ortaokuldayken bilmezdim “mücehhez” kelimesi ne demek. Herhâlde “okul kantinine yeni gelmiş bir ürün” deseler, koşa koşa giderdim bir “mücehhez” alıp tadına bakmaya!
Buna rağmen Batı Trakya’da verilen eğitime bakınca Türkçe adına kendimi şanslı, Yunanca adına şanssız saymışımdır. Keşke Yunanca’yı da Türkçe kadar ustaca kullanabilseydim.

Azınlığının birincil sorunu eğitim derken boşuna mı hepimiz aynı fikirdeyiz. Meramını anlatamayan bir genç nesil var karşımızda. Fakat anlaşılan Öğretmenin Sesi dergisi bizle hemfikir değil.
Türkiyeli İbrahim Kelağa’nın yaptığı araştırmada azınlık ortaokullarında okuyan öğrencilerin Türkçe kompozisyonlardaki hatalı dil kullanımı hakkında verdiği örnekleri hatırlayan var mı? Hani, “Babam demirci yani okul köprü” diyen, veya “Benim okuduğum kitaplardan biri tilki ile garga idi, garga bir aca binmişti” diyen, veya “benim babam garajdır” diyen örnekleri. Bu örnekler, azınlık ortaokul öğrencileriyle Türkiye’deki ortaokul öğrencileri arasındaki uçurumu en bariz şekliyle ortaya koymuyor mu? Maalesef de olsa evet. Oysa Öğretmenin Sesi dergisi bizle hemfikir değil.

Derginin yukarıda bahsettiğim sayısında, neden üçüncülük ödülüne lâyık görmüşler hiç anlamamış olsam da (Bence bu kompozisyon Türk Dünyası Ortaokullararası birincilik ödülünü hak ediyor.) ortaokul 2’nci sınıftaki bir kardeşimin “Örf ve Adetler” başlıklı bir kompozisyonu yayımlandı. Kompozisyon, bırakın ortaokul öğrencisini, üniversite öğrencisinin bile yazmakta zorlanacağı kadar edebî, dilce zengin. Tabiî hâl böyle olunca, Batı Trakya adına hem sevindim hem duygulandım. Fakat mantık süzgecinden geçirince yazılan kompozisyon da, yapılan yarışma da, derecelendirmeyi yapan jüri de bana gerçek dışı geldi.
Yahu, ortaokul 2’de okuyan bir öğrenci “mücehhez” kelimesinin ne demek olduğunu bilebilir miydi? Üstelik bu kelimeyi yerli yerinde kullanabilir miydi? Peki günümüzde çoğumuzun anlamakta zorlandığı Akif’in mısralarını kompozisyonunda yorumlayabilir miydi? Bu soruları kime sordumsa, kompozisyonu kime okuttumsa “Bunu ortaokul talebesi yazamaz” dedi. İşte Öğretmenin Sesi’nin üçüncülük ödülüne lâyık gördüğü ortaokul 2’nci sınıf öğrencisinin kompozisyondan bir bölüm:
“…Bu değerlerle mücehhez isek bu zararlı davranışlara karşı mücadelemiz de o derece başarılı olur… Milletlerin birbirleriyle olan alışverişlerinde şüphesiz kültür alışverişi de önemli bir yer tutar. Ancak belli ölçüler içerisinde olmalıdır. Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy ‘Alınız ilmini garbın, alınız san’atını; / veriniz hem de mesainize son süratini’ mısrasıyla bunu en güzel şekilde açıklamıştır…”(Öğretmenin Sesi, sayı:88, s.31.)
Öğretmenin Sesi dergisini anlamakta zorlanıyorum. İçerik veya imlâ vs. hataları açısından değil bu sitemim. Dürüstlük açısından…

Azınlıkça
Sayı:18


Ocak 2006

0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger