Garbi Trakya Lügatından Seçmeler

Azınlıkça

-Paşam geçen sefer Lehçet ül Hakâyık’ı anlatacağım dediniz, ama bir türlü anlatamadınız.
-Ya öyle yaverim yaverdanım benim.. Lâf lâfı açtı, konuştuk da konuştuk.. Lâkin bugün Direktör Âli Bey ile uzun uzadıya vakit ayırdığımız, sonunda bitirmeye muvaffak olduğumuz Lehçet ül Hakâyık’ı tafsilatı ile anlatacağım.. Mamafih şu Gümülcine’nin pek çok sokağına niçin bunca zamandır imar ve ümrana hiç ehemmiyet verilmiyor, inanır mısın anlayamıyorum. Sokaklar pis, her yer viran canım!. Bu rezalet.. Allah korusun hastalıklara sebep olabilir. Hıfzı’s sıhhaya göre derhal imar edilmeli sokaklar.. Her neyse yaverim yaverdanım. Ne diyordum? Hah Direktör Âli Bey ile çok sevişiriz. Bendenizin eski şakirdlerinden Yusuf Cemil Efendinin oğludur.. Özel öğrenim gördü bizim Direktör Âli Bey.. Fransızcayı öğrendi.. Direktör lakabını da ona bendeniz takmıştır. Ne zaman bizimkisi Düyun-i Umumiye direktörlüğünde bulundu, işte o zamandan beri Direktör diye lakap takmışımdır kendisine.. Ehh benim münasip gördüğümü avam da tatbik etti.. Böylece adı Direktör Âli Bey diye kaldı bizimkisinin.
Esas direktörü ben meşhur etmişimdir.. Teodar Kasap’ın çıkardığı Diyojen gazetesine gönder dediğim mizah yazılarıyla tanıtmıştır kendisini ahaliye..
İşte bir gün, şu benim Direktör’e, “Yahu dilin pek muntazam. Muziplik desen senle müsemma. Gel gülünen, düşündüren, lâkin ders alınan bir sözlük hazırlayalım” dediydim.. Gel zaman git zaman işte böyle başladı şu bizim Lehçet ül Hakâyık faslı.. Sözlük dediğin meretin asla işi bitmez yaverim yaverdanım. Her vakit bir yeni kelime çıkıverir.. Tam bitirdim dersin, bir de bakarsın eklenecek yeni kelimeler zuhur edivermiş.. Anlayacağın biz hitama erdirdik amma zaman mevhumu hâlâ hitama ermediği için bizim Lehçet ül Hakâyık da eklene eklene büyüyecek inşaallah. Mamafih benden sonra elde avuçta kalacak yegane eserlerimden de biridir.. Bendeniz, bu eseri, iki kısım tekmili birden hazırlayıp her sene yeni hâli ile tâb ettirmeye muvaffak olacağım ümidiyle yaşamaktayım..
-Paşam nasıl bir eserdir bu Lehçet ül Hakâyık? Biraz içeriğini anlatsanız.
-Anlatacağım elbet yaverim yaverdanım. Bunca zamandır sözünü ettiğim bir şeyin nasıl olur da muhtevasından bahsetmezde zarfında takılırım canım!. İlk başta bilmen gereken şey, Direktör ile birlikte bu eseri hazırlarken üzerinde durduğumuz en önemli şey, sözcük oyunlarıyla doldurmaktı Lehçet ül Hakâyık’ı.. İstedik ki hem güldürsün, hem düşündürsün.. Fazla söze ne hacet.. Zaten lastik donu gibi uzattım da uzattım bu faslı.. En iyisi çantamı getir de sana Lehçet ül Hakâyık’tan biraz ders yapayım..

Marka Paşa, yaveri yaverdanının getirdiği altın işlemeli, yakut düğmeli çantasını açar ve içerisinden pek fiyakalı bir cilt çıkarır. Bir yandan kendisine özel kavrulmuş ardından odun ateşinde pişirilmiş kahvesinden höpürdetirken, bir yandan da Lehçet ül Hakâyık adlı eserinden göze takılan kısımlarından okumaya başlar.

-Evvelâ insan nedir azizim!. Bu kelime bizi pek yordu. Bak şöyle sayfaları karıştırayım, önüme çıkanları sana okuyayım.. Fakat şimdiden belirteyim. Birkaçında İlhan Paşa’ın te’siri ve ekşicinin muzipliği de vardır. Amma ve lâkin Garbi Trakya’ya münhasır olması içün ayrıca üzerinde mütalaa ettiğimi hatırlatırım.. Gel gelelim umuma seslendiği için, Garbi Trakya’ya has olan lakırdıları herkesin anlaması zor elbet..

Aferin: Yaşadığımız dönemde en ucuz ihsan (bağış). Çünkü keseye dokunmaz.
Ajan: Her eve lâzım. Hatta elzemdir.
Avukat: Suçluların çamaşırcısı.
Azınlık: Fransa’da bulunmayan şey.
Azınlık milletvekili: Memur olmadığı hâlde her ay maaş alan sade vatandaş.
Azınlıkça: Ben
Balkan: İçimi hoş olan bir çayın bittiği toprağın adı. Hâkimtrak rengi vardır.
Batı Trakya: Dünyanın merkezi.
Belediye: Usulsüzlük yapanların bırakmak istemediği yegane sığınak.
Beyefendi: Hatasız kul olmaları en önemli özellikleridir. Asla yanlış yapmazlar. Gücün sembolüdürler.
Bülten: Gümülcine Belediyesi ilan panosu.
Bürokrat: Devletinin suçlarını örtbas etmekle görevli olduğunu zanneden uyurgezer.
Cahil: Bir şey bilmediğini bilmeyen
Cesaret: Korktuğunu belli etmeyen.
Cüce: Büyük adamların yakından görünüşü.
Çete: Bizde bulunmamakla birlikte sivil toplum kuruluşu.
Çocuk: Ailenin gerçek reisi.
Danışma kurulu: Kurul üyelerinin bile alınan kararları, gazetelerde çıkan basın bildirileriyle öğrendiği Fransız müstemlekesi.
Demokrasi: Afrika yerlilerinin avlanarak yok ettiği bir tür memeli hayvan.
Dernek: Eski Türkçede tirnek denirdi. Halk ağzında sırasıyla, tirinek, dirinek, derinek ve en nihaye, dernek olarak telaffuz edilmiştir. Şimdilerde Türk adıyla yan yana gelmesi yasaklanan sivil toplum kuruluşlarına denmektedir.
Dışişleri: İçişlerinin kusurlarını örtbas etmeye çalışan kurum.
Diken: Gül bekçisi.
Diyalog: Dünya yok, ben varım.
EİP: CIA’in Yunanistan’daki dükkanı
Erdem: Elma dersem çık, armut dersem çıkma.
Erkek: Pipilerinin doğrultusunda giden insan türü.
Evro: Ahh nerede drahmi!..
Gacal: Pomak olmadığında ısrar eden Türklerin bir kolu.
Gazete: Ceride-i tevatür.
Gazeteci: Ülkede kriz gerçekleşmiş, iki azınlık gazetecisi atmışlar kendileriniyurtdışına...bir iki hafta hovarda zaman geçirip, hayatın tadınıçıkartmışlar. Sonra iş aramak için kapıları çalmaya başlamışlar. Bir gün, iki gün, bir hafta, iki derken, ümitleri iyice kırılmaya başlamış. O sırada çiftlikte çalışacak işçi aranıyor ilanını görünce gözleri parlamış. Koşarak çiftliğe gitmişler. Çiftlik sahibi tepeden tırnağa süzmüş bizimkileri, sonra ellerine birer kürek tutuşturmuş, büyükçe bir ahırın kapısına götürmüş. Günde üç öğün yemek ve saati 5 evro karşılığında,ahırdaki gübreyi 50 metre ilerideki kuyuya taşımalarını istemiş. Yatacak yer de vermiş. Umutsuzluktan umuda ulaşan bizim gazeteciler bir haftalık işi ikigünde bitirivermişler. Ahır pırıl pırıl olmuş. Çiftlik sahibi ağzı kulaklarında bizimkilerin çalışmalarından son derece memnun, çiftlikte sürekli iş önermiş. Bizimkiler bir daha sokaklara düşmemek için kabul etmişler. Adam bu sefer onları tavuk çiftliğine götürmüş. Makinenin başına gelmişler, anlatmış olayı. Düğmeye basın, yürüyen bant çalışmaya başlar. Önünüzde iki kutu var, iri yumurtaları sağ taraftakine, küçükleri sol taraftakine koyup, kutuları bantlayıp, ait oldukları kolilere yerleştireceksiniz. İş bu kadar basit.” Anlatmış ve gitmiş. Geçmişler bizimkiler birer tarafa, basmışlar düğmeye bant hareket etmiş. Önlerine bir yumurta gelmiş, almışlar ellerine, bakmışlar, bakmışlar, iyi mi kötü mü, büyük mü küçük mü diye tartışmaya başlamışlar. Bu arada bant akmaya devam etmiş ve yumurtalar bantın ucundan çöp tenekesine düşmeye başlamış. Çiftlik sahibi tesadüfen gelmiş yanlarına bakmış onlarca yumurta boşa gidiyor, bizimkiler hâlâ ellerinde bir yumurta tartışıyor. Durdurmuş bantı,"Ne yapıyorsunuz?" demiş kızgınlıkla... Bizimkiler şaşkın şaşkın bakınca, siz daha önce ne iş yapıyordunuz?" diye sormuş. "Gazeteciydik!" demişler. "Belli" demiş adam, "Bok atmayı çok iyi beceriyorsunuz, ama iyiyle kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz!"
Gâvur: Tanzimat’tan sonra bu tâbirin kullanılması menedilmiş ve buna rağmen kullananlar hakkında cezâ tertip olunmuştu. Bir müddet sonra neşrolunan bir tebliğ ile, “Gâvura gâvur denilmeyecek!” gibi garîbe bile gösterilmişti. Hey gidi günler heyy! Bereket Gâvur Ali gâvurluğa sahip çıktı da gâvura gâvur demek serbest oldu.
Gündem: Hep aynı lâkırdıları tekrar eden taş plâk
Hain: Çok ucuza satılan mevsimlik elbise.
Hrisma: İcazet
İleri: Şahıs zamirlerinden birinci tekil şahıs
İnsan: Ahlâkı bozulmuş vahşi.
Kayınvalide: Nifak lügatına bakınız.
Kefen: Moda dergilerine bakılmadan biçilen giysi.
Kibir: Ahmakların vak’arı.
Kip: Bakınız Eip lügatına
Mafya: Garbi Trakya’da en az 12 kişiyle oynanan çok eğlenceli bir gurup oyunu.
Mihenk: Batı Trakya Tropikal Ormanından yakalanan hayvanların sergilendiği ünlü hayvanat bahçesi.
Millet: Vatan, millet, sakarya.
Milletvekili: Halka vaat ettiklerini seçim sonrası unutan kişi.
MİT: CIA’in Türkiye’deki dükkanı
Mücehhez: Ortamektep azınlık talebelerinin kompozisyon yarışmalarında sıkça kullandıkları bir lügat.
Müftü: Seçilmiş ve atanmış cinsi bulunan bir çeşit kutsal görevli.
Namus: Gazetede kayıp ilanı.
Olay: Herkesin çok ucuza kullanabildiği, şey kelimesi gibi son derece kullanışlı bir kelime.
Öğretmenin Sesi: Ortaokul talebelerine “Fikr ordusuyuz, meş’al-i irfanla mücehhez” deyu mak’ale tertip ettiren gür ses, seda. Ayrıca bakınız mücehhez lugatına.
Öte: Öteyim ötesin öte.. ötmek fiili istek kipi 3. tekil şahıs. Öteye gidiyorum derken öte öte gidiyorum anlamında kullanılır.
Ötüken: Öten kurt.
Parenik: Mamaliga da denir. Pomak pizzasıdır. Mısır unundan yapılır. Yumurtalısı, peynirlisi, kavurmalısı olur. Bir öğün yenildiğinde 3 gün tok tutar.
Politika: Lâf ebeliği.
Pomak: Hz. Adem’in ırkıdır. Sonradan türeyen Türk, Yunan, Slav, Arap, Germen v.b. ırkların aslı.
Rodop rüzgarı: Seyrek esip penceremin perdesini havalandıran rüzgâr.
Sabık milletvekili: Milletvekili vasfını kaybetmesine rağmen fiyakasını satan kişi
Sevda: Sis.
Sükût: Belâgat, dehşetli söz.
Türk: Bakınız Pomak lugatına
Tütün: 12 ay çile çektiren sağlığa zararlı olduğu iftirası atılan bitki. Aslında latince nicotiana tabacum olan bu bitki, şerbet yapılıp içilirse tıkanık damarları açar, sarılığı ve mide ağrısını geçirir. Böbrek kumlarını da döktüğü görülmüştür.
Uyku: Fakirin eğlencesi.
Ülkü: Adı var kendisi aranıyor.
Vaiz: Sermayesini yemez tacir.
Vefa: köpeklere özgü erdem.
Yunan: Bakınız Pomak lugatına
Yüzbeş: Uğursuzluk getirdiğine inanılan rakam.
Zekâ: Sessiz kalmayı bilmek.

Azınlıkça
Sayı 21
Nisan 2006

0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger