Madalyonun Tersi de var: Batı Trakya’da şeriat

Azınlıkça

Son dönemlerde şeriat konusu sıkça dile getiriliyor çoğunluk aydınlarınca, şeriatın ne kadar çağ dışı olduğu belirtilerek. Konu önemli, üzerinde duracağım. Bize düşen, yapmamız gereken reformlar var. Ama önce çoğunluk aydınlarının vasıflarından şikayetle başlayacağım bu sefer.
Yunanistan’da aydın kiliseye karşı olmakla kazanıyor hürriyetini. Ölçüsüz karşıtlık sadece kendi kilisesine karşı değil aydının, aynı ölçüde diğer dinlerin değerlerine de karşı. Mesela, Yunanlı aydının gözünde kilisenin camiyle farkı yoktur, müftünün mitropolitle farkı olmadığı gibi. Yunanlı aydın çocukluğunda yaşadığı kötü anılarını anlatırken kilisenin baskısından dem vurur, esasında sözü aynı baskının bütün dinlerde olduğuna getirir. Dinler baskıcıdır onun için. Geri kalmışlığın, savaşların, gettolaşmanın yegane sebebidir. Din baskısından kurtuldukça aydın olduğuna inanan aydın, aynı baskıyla inim inim inleyen Batı Trakya Müslüman azınlığını da bu din belasından kurtarmak ister. Dikkat ediniz, bu karşıtlık öyle bir noktaya varmıştır ki, dinler arasındaki farklılıkları, dinin kendi içerisinde uygulamada ayrıldığı mezhepleri yok sayar. Uygulamada Batı Trakya ile alakası olmayan genel şeriat hükümlerini veya Hanefi mezhebinin inceliklerini bir çırpıda siliverir. Aydın olarak, Batı Trakya’da uygulanan İslam hukukuyla, genel çerçevede belirtilmiş ve ülkeden ülkeye kısmî uygulamaları bulunan İslam hukukunu karıştırır. Hayalindeki öcü din olduğundan aydının, bunun zaten önemi de yoktur. Peki ya gerçek böyle mi?

Virüsçülerin “Yunan şeriatı” adlı makalesi veya İskeçe ve Gümülcine barolarının ayrı ayrı düzenledikleri İslam hukuku ve müftülükler ile ilgili mini konferansları haddizatında bu noktada üzücü. Dini temelde düşman olarak algılamış insanların taraflı tutumları ve yanıltıcı beyanları üzücü. Çünkü kendi din düşmanlıkları gözlerine perde oluyor, gerçeği göremiyor, yapıcı reform sunamıyorlar. Söylediklerindeki doğrular bile dine karşı duydukları nefret yüzünden lekeleniyor.
*
Yunanlı aydınların beyanlarındaki birinci hata hep aynı, üstüne basa basa belirtelim: Yunanistan’da şeriat uygulanmamakta. Sadece şeriatın yani İslam hukukunun bir kısmını oluşturan aile hukuku uygulanmakta. Uygulanan aile hukuku da Hanefi mezhebine göre. Yani, önümüzde devasa hacmiyle uygulamada olan bir İslam hukuku yok. Hem bu hukukun Müslümanlar tarafından mecburen kullanılması gerekliliği de yok. Bu anlaşılmadığı veya saklandığı ölçüde uzlaşma sağlamamız olanaksızlaşıyor.
Uzlaştığımız kanısıyla devam etmek ve sorun olarak görülen aile hukukunu bir de bize göre değerlendirmek istiyorum.
Bize göre, Batı Trakya’daki Müslümanlara aile hukukuyla sağlanan ayrıcalık temelde iki ayrı sorunu beraberinde doğuruyor.
Birincisi: Avrupa Birliğinde Yunanistan mevcut modeliyle diğer ülkeleri zor durumda bırakıyor.
Rica ederim, azınlık kavramını daha baştan tanımayarak reddeden Fransa, Yunanistan’ın Müslümanlara model olmasını ister mi hiç? Fransa’da yaşayan Müslümanların Yunanistan’daki Müslümanlara tanınan hakları talep etmelerinden hoşnut olur mu hiç? Veya diğer Avrupa ülkeleri Yunanistan’ın bu din eksenli hoşgörüsünü kabul eder mi hiç? Siz Yunanistan’ı takiyye yapıyor diye eleştirseniz de, hadi oradan derler adama. Avrupa’da Müslümanların en rahat inançlarını sürdürdükleri yer Batı Trakya. Durum bundan ibaret son tahlilde. Zaten Avrupa bundan rahatsız. İzah edeyim…
Avrupa Birliği etnik azınlıklarla değil, din azınlıklarıyla sorun yaşıyor son yirmi yıldır. Ve Yunanistan Müslümanlara tanıdığı ayrıcalıklarla dinsel azınlıklar için model oluşturuyor. Ve bu Avrupa’yı korkutuyor. Avrupa etnik azınlık kavramını tercih ederken, Yunanistan’ın dinsel azınlık uygulamaları Avrupa’yı zora sokuyor. Müslüman azınlığa tanıdığı haklardan ve “Yahudi sevmezliğinden” ötürü Yunanistan, Arap ülkeleriyle sorun yaşamayan Avrupa’daki tek sorunsuz model ülke. Bir anlamda Avrupa Katolik anlayışına karşı duran Ortodoks Yunanistan, Avrupa’nın İslam’la en iyi diyaloga sahip ülkesi. Bireysel anlamda değil bu tespitimiz, daha çok devlet politikası anlamında. İşte bu yüzden Avrupa, kendi yaşadığı dinsel azınlık sorununu, özellikle Müslümanlarla yaşadığı sorunu halletmek uğruna Yunanistan’ın dinsel azınlık anlayışını kaldırmasını istiyor. Yunanistan’ın etnik azınlık fobisine eşdeğer ölçüde Avrupa’nın dinsel azınlık fobisi var. Ve Avrupa dinsel azınlık yerine etnik azınlığı tercih ediyor.
Bize göre birinci sorun bu. Ve bu sorunun bir ucu Amerika Birleşik Devletleri’ne, bir Ucu Vatikan’a, bir ucu Brüksel’e, bir ucu da Strazburg’a bakıyor.

İkinci sorun uluslararası politikanın dışında, tamamen bizimle ilgili. Aile hukukunun uygulamasında eleştiri aldığımız noktalar var: Erken yaşta evlilik ve miras.
Erken yaşta evlilik konusunda yanlı saldırılarla karşılaşıyoruz. Sanki erken yaşta evlilik bir tek Müftülüklerde oluyormuş gibi. Oysa bunun tam tersi de söz konusu. Mahkemeler aracılığıyla erken evlilik gerçekleştirmiş yüzlerce, binlerce insan var Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın diğer yerlerinde. Bakınız Yunan mahkemesinin durumun gerekliliğine binaen 14 yaşında evlenmesine izin verdiği davalara veya bakınız Türkiye’deki özel durumlar nedeniyle gerçekleştirilen erken yaşta evlilik vakalarına ve diğer ülkelere. Durum çok basittir: hakim durumun şartlarını göz önünde bulundurarak küçük yaştaki bireylerin evlenmelerine izin vermektedir. Hatta bu erken yaşta evlilik hususunda İngiltere, ailesinin rızası olması kaydıyla 16 yaşında evlenmeye baştan izin verdiğini yasayla belirlemiştir.
İnanın anlayamıyorum, hakim dediğimiz kişi bir insan, ülkesinin yasaları çerçevesinde içtihatta bulunan, “erken evlenebilirler” diye karar veren bir insan. Peki, hakim evlendirince kimse bunu eleştirmiyor da, neden hakim sıfatını taşıyan Müftü evlendirince sorun oluyor? Neden davanın kendisi tartışılmıyor da, hükmü veren tartışılıyor? Diğer mahkemelerle aynı kararı veren kişi hakim vasıflı müftü olunca neden sorun oluyor? Aynı kararı veren iki mahkemeden biri eleştirilmezken neden diğeri ısrarla eleştiriliyor? Sanki burada da, hukuktan çok din sorunmuş gibi geliyor bana. Hukuken aynı şartlarda başlayan iki davanın sonucu da aynı olmasına rağmen biri dînî azınlık erkiyle karar verdi diye vur abalıya dışında net bir şey yok ortada.
Bunun yanı sıra yeri geldi altını çizelim: Batı Trakya’daki her Müslüman belediyelere gidip evlenebilmekte. Kimseye zorla Müftülükte evlen diyen yok. Aksine bu tercih bireylerin kendi arzularına göre şekilleniyor. Mesela belediyelerde evlilik oranları incelendiğinde İskeçe ve Gümülcine’de farklı oranlarla karşılaşıyoruz. İskeçe’de belediye kanalıyla yapılan evlilikler çok daha yüksek. Demek ki, mevcut uygulama Müslümanlara kısıtlama değil, tam tersine istediği şekle uygun evlenebilme olanağı sağlıyor.
Evlenme ve boşanma noktasında sağlam dayanaklarımız, kazanımımız olan bu hakları savunmada geçerli savlarımız var. O yüzden çok da üzerinde durmayı düşünmüyorum. Hem ayrıca İstanbul Rumlarının neden bu haklarından “feragat” ettiklerini de anlamıyorum.
Fakat Miras hukuku konusu çok zor. Zor derken İslam hukukundaki miras meselesinin anlaşılmazlığını falan kastetmiyorum. Bilakis İslam hukuku mirasın paylaşımını çok net ve sarih bir biçimde ortaya koyuyor. Zordan kastım, Miras hukukunun devam edip etmemesi hakkında karar verme zamanımızın geldiğini ifade etmek için. Bu beyanımla asla inananları, İslam’a gönül vermiş, hayatının her lâhzasında Müslümanlığı hakkıyla yaşayanları incitmek istemiyorum. Olur da, haddimi aşan bir beyanla incitirsem diye içim kıpır kıpır. Bu yüzden en edepli duruşumla durumu izah etmeye, dilimin döndüğünce karşılaşacağımız sorunları anlatmaya çalışacağım.
Bilindiği üzere günümüzde inanç özgürlüğü ile ilgili sorunların son karar mercii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Mahkemenin kararları tartışılabilir. Lâkin aldığı kararlar hayatımızın şekillenmesinde önemli rol oynuyor. Ve bildiğiniz gibi davaların AİHM’ye gitmesi için iç hukukun bitirilmesi gerekiyor. İşte burada yeni bir durumla karşılaşıyoruz. Çok yakın diyebileceğimiz bir dönemde Yunanistan mahkemeleri ve Yargıtay’ı Müslüman azınlığın miras hukukuyla ilgili yeni bir tutum sergiledi. Batı Trakya’da uygulanan kısmî İslam hukuku ile devlet hukuku arasında tercih hakkına sahip azınlık bireylerinin elinden tercih hakkını aldı.
Burada ek bir ayrıntıya gireyim. Batı Trakya’daki Müslümanlar evlilik öncesi iki tercihle karşı karşıyadır. Ya Müftülük kanalıyla evleneceklerdir, ya da belediye kanalıyla. Devlet her iki evlilik şeklini de yasal olarak tanımaktadır. Yalnız burada önemli olan husus, Müslümanlar tercih ettikleri hukuka göre boşanabilmektedir. İslam hukukunu uygulayan Müftülük yoluyla evlenenlerin daha sonra devlet hukukuyla boşanmaları mümkün olmamaktadır. Aynı şekilde belediye yoluyla evlenenler de daha sonra Müftülüğe gelip boşanamamaktadır. Başta tercih hakkı bulunmakta ve bu tercihe göre hukuk şekillenmektedir. Ve bu seçmeli sistem Avrupa’da model olabilecek derecede geniş bir özgürlük sağlamaktadır. Peki aynı uygulama miras hukukunda geçerli mi?
Çok yakın diyebileceğimiz bir dönemde Yargıtay Müslüman azınlığın miras hukukuyla ilgili yeni bir tutum sergileyince seçmeli sistemin geçerliliği rafa kalkmış oldu. Yargıtay içtihada giderek son kararını verdi ve iç hukuku bitirmiş oldu. Böylece de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önü açıldı.
Davanın özü kısaca şu şekilde. Batı Trakyalı Müslüman bir baba vefatı öncesi vasiyetini bildirir. Oğluna malından bir şey bırakmazken, kızına ve karısına malını bırakır. Babanın gerekçesi kabaca şu şekilde özetlenebilir: Baba oğlunu senelerdir okutmuş, eğitimi için çok yüklü miktarda para harcamıştır. Oysa kızını parasızlıktan okutmamıştır. Bunun ızdırabını çeken babaya son darbe de, oğlunun ana baba rızasını almadan evlenmesi olur. Ve kararını verir, “Senelerdir okutayım derken varımı yoğumu harcadığım oğluma karşı kızıma haksızlık ettim. Onu okutmadım, kör topal bıraktım. Bari mirasımı ona bırakayım. Oğlanın zaten ihtiyacı yok. İşi gücü yerinde.”
Babanın vefatı sonrası oğlan buna itiraz eder. Yunan mahkemesine müracaat eder ve sadece %25 oranında bir miras talebinde bulunur. İlginçtir, Mahkeme bu talebi az bulur ve %50 olarak karara bağlar. Uzatmayayım sonuçta kızın itirazı üzerine önce üst mahkemeye gidilir. Sonra da, Yargıtay’a. Yargıtay noktasına kadar genel tutum %50’dir. Ve dikkat edelim lütfen: Mahkemenin tutumu İslâm hukuku ile ilgili değildir. Ya sonrası? İşte esas büyük şok Yargıtay’da yaşanır. Yargıtay davada talebe vs. göre karar verilemeyeceğine, Müslümanların Müftülüğe bağlı olduğuna ve İslam hukukuna göre mirası paylaşabileceklerine ve Müftülük harici diğer mahkemelerin Müslümanların miras hukukuna bakamayacağına karar verir. Ve böylece miras hukukunda müftülükler dışındaki mahkemelerin önü kapanmış olur. İç hukuk tüketilmiştir. Davanın özünde davacı taraf oğlandır ve zaferle ayrılmıştır. Üstelik İslam hukukuna göre erkek çocuğun aldığı oran, dava süresince talep edilenden ve mahkemenin belirttiğinden çok daha fazla olduğundan pek mutludur. Kız ise üzgündür, şaşkındır. Sonuçta devlet mahkemesinin karar verdiği %50 payı bile alamamış, Yargıtayın tutumuyla maddi sıkıntıya maruz kalmıştır.
Şimdi bu davada Yargıtay’ın İslam hukukuna çok saygılı olduğundan dolayı bu kararı verdiğini beyan etmek safdillik olur. Bizim yorumumuz daha farklı. Hükümetin bir kanadı da dahil Yunanistan’daki büyük bir kesim İslam hukukundan rahatsız. Ellerinden gelse derhal kaldıracaklar. Şimdilik meselenin politik yönü ağır basıyor. Bizi ilgilendiren nokta ise ihtimaller dairesi: Eğer miras hukuku ile ilgili bir dava AİHM’ye gidecek olursa sonuç sadece İslam miras hukukunun kaldırılmasıyla kalmayacak, Batı Trakya’daki Müslümanlara tanınan evlilik ve boşanma hukuku da elimizden alınacak gibi. Yunanistan’daki geniş bir çevrenin AİHM’yi gerekçe göstererek elimizdeki diğer İslam hukuku haklarımızın da kaldırılmasını talep etmesi ve kaldırması çok daha kolay.
Bütün bunlar öngörüden ibarettir diyenler olabilir. Oysa her geçen gün konuyla ilgilenenlerin sayısı artıyor. Amerika’nın bu ay yayımladığı meşhur İnsan Hakları raporu bile Yunanistan’daki şeriattan bahsediyor. Görüyorsunuz, dalga dalga geliyorlar. Sorunu başkaları kökten çözmeden önce çözmek bizim elimizde. Ne mi çözüm: Mirasın paylaşımında kızla erkeğe eşit pay verilemiyorsa, miras hukukundan feragat edilmesi.
Sanki elimizdeki evlilik ve boşanma ile ilgili İslam hukukunu koruyabilmemizin, bize ait değerlerimizi muhafaza edebilmenin yegane yolu bu gibi geliyor bana.

Azınlıkça Dergisi
Sayı 27
Şubat 2007
Vitrin
Evren Dede

0 yorum:


Free Blogspot Templates by Isnaini Dot Com and Supercar Pictures. Powered by Blogger